3 Mayıs Türkçülük Günü Kutlu Olsun

Büyük Türk Milletimizin ebediyete kadar yaşayacağına inan Türk Milliyetçilerinin doğum günüdür 3 Mayıs.

3 Mayıs Türkçülük Günü Kutlu Olsun

Büyük Türk Milletimizin ebediyete kadar yaşayacağına inan Türk Milliyetçilerinin doğum günüdür 3 Mayıs.

3 Mayıs Türk Milliyetçilerinin, Türk milletinin varlık davasında çektikleri ıstırabın, elemin, gözyaşının ifadesidir.

Türkçülük, Tanzimatla birlikte gelişen, fikir hayatımızda ortaya çıkan yenilikçi-muhafazakâr çatışmasından doğan bir uzlaşmadır. Vatan, dil ve kültür kavramlarına dayanan Türkçülük hareketi 19. yüzyıl sonlarında gelişmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında da esas roller oynamıştır.
Türk sözcüğünün Köktürkçedeki söylenişi "Türük" biçimindedir.İki hecelidir. Bu Türk sözcüğünün kökünü bize sezdirir. Şöyle ki, "yanmak"tan nasıl "yanık", "sönmek"ten nasıl "sönük" türetildiyse "türemek"ten de "Türük" türetilmiştir. Sözcüğümüzün birincil anlamı "türemiş" demektir.

Düz mantıkla Türk sözcüğünün aktarma yoluyla kazandığı anlam "insan"dır. Nasıl ki, bir ağacın tohumundan yine ağaç, bir atın soyundan yine at türüyorsa, insandan türeyen de yine insan olacaktır. Türkler “Siz kimsiniz?" diye sorduğunda kendi dillerinde "Biz insanız" diyorlardı.

Türkçülüğün atası kimdir diye soruldu mu aklımıza hemen Ziya Gökalp (doğum adı Mehmet Ziya, 23 Mart 1876, Çermik – 25 Ekim 1924, İstanbul), Türk yazar, sosyolog, şair ve siyasetçidir. Meclis-i Mebûsanda ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekilliği yapmıştır. "Türkçülüğün babası" olarak da anılır.

En büyük Türkçü kimdir denildiğinde büyük Türkçü, yazar, şair Hüseyin Nihal Atsız gelir. Nihal Atsız büyük Türkçü olup; Hüseyin Nihâl Atsız (12 Ocak 1905, Kadıköy, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu - 11 Aralık 1975, İstanbul, Türkiye), Türk yazar, Türkolog, şair, düşünür ve öğretmendir. Türklerin tarihini konu edindiği edebî eserleri ve tarih araştırmaları olan Atsız, Türkçü-Turancı ve ırkçı dünya görüşüne sahiptir.

Türkçülüğün temsilcileri kimlerdir diye baktığımızda, temsilcileri arasında Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Mehmet Emin, Necip Asım, Süleyman Paşa, Ziya Paşa gibi isimler yer almaktadır. Yayın organı Türk Yurdu dergisidir. Derginin yazı kadrosunda Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Agayev, Fuat Köprülü, Hüseyinzade Ali Bey gibi isimler yer almıştır.

Türkçülerin ilk işi, görevlerini, arınmış gönül ve inanmış yürek ile yapmaktır.

Eski Türklerde bir kadın doğurduğu zaman şöyle sorulurmuş:

Tilkü mü togdı azu börü mü?

Yani; “Tilki mi doğdu yoksa kurt mu?”

Türk Milleti, kızını tilki gibi kurnaz; erkeğini kurt gibi güçlü ve yiğit görürmüş.

“Türkçülük, Türk Milletinin, ilim, sanat, ziraat, iktisat, kültür vd. her alanda, milli gelenek ve bünyeye uygun bir şekilde kalkındırılması içte ve dışta her çeşit saldırganlıklara karşı korunarak hür ve müstakil olarak yaşatılmasını hedef tutan bir ülküdür.”

Hüseyin Nihal ATSZI şöyle demiştir: Türkçülük, büyük Türk ilinde Türk uruğunun kayıtsız, şartsız hakimiyeti ve istiklali ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.

Türkçülük, Türk milliyetçiliğinin adıdır. Türkçülük yerine göre, mensupluk, sevgi, taraftarlık gösterendir. Türkçülük de Türk sevgisi ve taraftarlığı demek olduğuna göre, başka milletlerin Türk taraftarlığı ve Türk sevgisi ile ifade olunamaz. Milletlerin Türk’ü sevmesi de gerçekten bir sevgiye değil, geçici bir nezakete, çıkara, siyasi zaruretlere işarettir. Türk’ü, gerçek olarak, Türk’ten başkası sevmez.
Türkçülük bir ülküdür. Ülküler, milletlerin manevi gıdasıdır. Ülküsüz milletlerin en talihlisi dahi silik ve sönük kalmaya mahkûmdur. Eğer bu millet talihli de değilse, onun sonucu yenilmek, ezilmek, hatta yok olmaktır.

Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir. Milletler, ölebildikleri kadar yaşama hakkına sahiptirler.

Türkçülük, Büyük Türkeli’nde, Türk uruğunun kayıtsız şartsız hakimiyeti ve bağımsızlığı ile Türklüğün her yönden bütün milletlerden ileri ve üstün olması ülküsüdür.

Bu ülkü, geçmişte, birkaç kere gerçekleşmişti. Büyük Türkçülük ülküsü ve inancı ile yetişen gençlik sayesinde yarın yeniden gerçek olacaktır.

Türkçülük, dün bir kaynaktı; bugün çaydır. Yarın coşkun bir ırmak olacak ve önünde yabancı duygu ve düşüncelerden gelen bütün engeller yıkılacaktır.

Türkçülük, dört kaynaktan geliyor: Kökü çok eski olan ve Türk uruğunun şuuraltında yüzyıllardan beri yaşayan milliyetçilik;

Tanzimat’tan sonra, Avrupa’daki milliyetçiliklere benzeyen halkçı bir hareketin bizde de tatbik olunmasını isteyen milliyetçilik hareketi;

Devletimizin içindeki yabancı unsurların ihaneti dolayısıyla doğan tepki;

Türklerin 200 yıldan beri çektikleri büyük sıkıntılar.
Bu dört kaynaktan gelen düşünceler birbiriyle kaynaşıp yoğrularak bugünkü Türkçülük ortaya çıkmıştır. Türkler, Türkçülük ile güçlenecek, kurtulacak, ilerleyecek, yükselecektir.

Bir millet yükselme iradesini taşımazsa, kendine güveni olmazsa, başkalarını taklitten başka bir şey yapamazsa, geçmişiyle övünmezse, başkalarından üstün olmak istemezse, ülkü için ölümü göze alamazsa, savaştan korkarsa, o millet içinden çürümüş demektir.

Bugün ülküler ve kahramanlar çağında yaşıyoruz. Geçmiş haklara dayanılarak davaların öne atıldığı, hesapların görüldüğü günlerdeyiz. Kan çağlayanları, kılıç şakırtıları ve gülle sesleri içinde yarının neler hazırladığını bilemiyoruz. Bu kasırga arasında, milletlerin yalnız geçmişlerini hatırlayarak milli ülkülerine yapıştıklarını görebiliyoruz. Geçmişi olmayan yahut olup da unutan, milli ülküsü bulunmayanlar devriliyor.

İnsanlığın tarihinde büyük kasırgalar eskiden zaman zaman gelip geçerdi. Gitgide bu kasırgalar sıklaşıyor. Bu gidişle tarih, ebedi bir kasırgadan ibaret kalacak gibi gözüküyor. Bugün ayakta kalabilmek için eskisi kadar sağlam olmak yetişmiyor. Çok güçlü, çok sağlam, çok sert, çok yürekli olmak gerekiyor. Bunun da bizim için birinci şartı, Türkçülük ülküsüne sıkı sıkıya yapışmaktır. Şaşıran, ürken, sapıtan milletleri, tarih bağışlamıyor.

Türkçülük ülküsü bizden amansız bir görev ahlakı istiyor. Subay hiç yorulmadan altı saatlik talimini yaptırırsa, öğretmen bıkmadan öğreticilik işini yaparsa, memur sinirlenmeden halka kolaylık göstermeye devam ederse, doktor her şeyden önce yurttaşlarının sağlığı ile ilgili olursa, öğrenci her şeyden önce dersini bellemeye çalışırsa ve bütün görevlerle rütbeler arasında ne caka, ne gösteriş, ne dalkavukluk, ne de ilgisizlik olmadan bir ahenk kurulursa, aşağıdakiler yukarının buyruğunu ukalalık saymaz, yukarıdakiler de aşağının doğru ihtarlarına kızmazlarsa, bütün karşılıklı işlerde, görüşme ve konuşmalarda ne ikiyüzlülüğe kaçan nezaket, ne de kabalığa kaçan sertlik bulunmazsa, görevin bizden istediği şey yapılmış olur.
Gerçekten Türkçü olmak kolay değildir. Her önüne gelen Türkçü olamayacağı gibi, her Türkçüyüm diyen de Türkçü olamaz.

Her Türkçü, bulunduğu yerin görevini inançla yaparsa, Türkçülük ülküsü sağlamlaşır. Türklük güçlenir.

3 mayıs TÜRKÇÜLÜK günü; Türkçülük-Turancılık davasının gerekçelerinden biri olarak gösterilen Hüseyin Nihal Atsız – Sabahattin Ali davasının 3 Mayıs 1944 tarihli duruşmasından sonra yaşanan “Ankara Nümayışı”‘nı anmak amacıyla, ilk defa 3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askerî hapishanesinde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere 10 mahkûm tarafından kutlanmıştır. Daha sonraki senelerde de devam eden toplantılar Türkçülük Günü (Bayramı) adını almıştır.

Türk milliyetçilerinin, benlik duygusuyla kendi uğradıkları yıkımı değil de Türk Ülküsü ’nün kazandığı gücü öne alarak 3 Mayıs’ı bayraklaştırmalarındaki yüksek ahlak, yıllarca nesilden nesile bizim için hâlâ bir onurlanma sebebidir ve Türk milleti var oldukça bu onuru taşıyan Türk çocukları da var olmaya devam edeceklerdir.

3 Mayıs, böylesi karanlık ve menfur muamelelerle karşı karşıya kalsalar da Türk milliyetçileri için çok önemli bir gündür. O günün baş mimarı Nihâl Atsız kendi ifadesiyle “Türkçülerin ızdırabı ile yuğurulmuş” bugüne bayram demese de matem demenin de kabil olmadığını belirtmiş; aslında bayramdan da öte bir önem atfederek 3 Mayıs 1944’ü “Türk tarihinin gidişi üzerinde son derece tesirli” saymıştır.

Tarihe baktığımız zaman 3 Mayıs'ta ne oldu dediğimizde; 3 Mayıs 1944: Türkçüler acıyı bal eylediler ve kazandılar. 3 Mayıs 1944'te Ankara'da yaşanan olaylar; sebepleri, sonuçları ve etkileri açısından Türk milliyetçiliği tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Çünkü olaylar sadece Adliye Binası ve Anafartalar Caddesi'yle sınırlı kalmadı.

Aradan bunca yıl geçtikten sonra tarih, Türk Ülküsü’nü kalplerine kazıyan Türk nesillerinin Kızıl Elma’ya, Isık Göl’e, Tanrı Dağı’na ümit odunun düştüğü gözlerle, daha da çoğalarak bakmasıyla göstermiştir ki 3 Mayıs’ın yaralı vicdanı, ülkü alazında “bayram” olmayı hak edecek kadar yanmış, arınmıştır. Bu tarihin hatırlattığı sıkıntılar ise Nejdet Sançar’ın savunmasındaki son sözlerle milliyetçi diğerkâmlığın içinde eriyip gitmiştir: “Türk Irkı sağ olsun!”

Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun 5 Ağustos 1942 tarihinde Meclis kürsüsünde okuduğu ve alkışlarla karşılanan kabine programının sonunda “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve laakal bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız” demesiyle resmî bir ağızda Türkçülük kabul görmüştür.

ürkçülüğü kısa vadeli politik bir argüman olarak ele aldığı, yaşanan acı olaylarla beraber anlaşılmıştır. Bu sözlerden güç alarak yaklaşık iki yıl sonra Atsız’ın, devlet içindeki önemli bozuklukları işaret eden iki yazısının ardı sıra çıkan gürültünün sebebini işte bu yüzden savaşın değişen koşullarında aramak gerekiyor.

Tarihte büyük medeniyetler kurmuş ve temel insani değerlerin bayraktarlığını yapmış bir millet olarak insanların mahremiyetlerine ve zihinlerine yönelik büyük bir saldırı karşısında yapabileceklerimizi düşünmek ve hayata geçirmek zorundayız. Bunun için sadece hamasete değil, bilgiye ve şuurlu mücadeleye ihtiyacımız vardır.

Türklüğün, İslam âleminin ve insanlığın meselelerine ilmî, fikrî, edebî ve kültürel alanlarda çözümler getirmeye yönelik gayretlerimizi daha da yoğunlaştırarak, tamamen hasbi bir anlayışla bu büyük mücadeleye elimizden gelen her türlü katkıyı vermek zorundayız bir Türk Milliyetçisi olarak.

Her Türk milliyetçisi ve her Türkçü bulunduğu yerin görevini inançla yaparsa, Türkçülük ülküsü sağlamlaşır. Türklük güçlenir. Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki bu bayrağı vatanın her köşesinde Türk Milliyetçiliğinin ve Türkçülüğün bayraktarlığını yapan nice ulu çınarlar vardır. Bu ulu çınarlar her zaman Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.

Bizler her zaman Türkçülüğün esası olan taş kırılır, tunç erişi ama Türklük ebedidir. Hepimiz birer Türk Bayrağıyız bizler asla ve asla Türk bayrağını lekelemeyelim asla kirletmeyelim ve asla düşmesin.

Türkçülük öyle şerefli bir bayraktır ki, bu bayrağı Türkiye Cumhuriyeti’nin vatanımızın her köşesine durmadan dalgalandırmak üzere asalım bu ay yıldızlı bayrağı dalgalandırmak bizler her Türk’ün ilk ve milli vazifesidir.
Türk Devletinin yenilmez zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.

3 Mayıs'ın ilk yıldönümü 1945 senesinde o sıralarda Tophane'deki Askerî Cezaevinde tutuklu bulunan bir grup Türkçü tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılmış, daha sonraki yıllarda ise çeşitli törenlerle kutlanmış ve Türk milliyetçilerinin bir geleneği Türkçülük Günü oluşmuştur.

Türklük ve Türk Dünyası için ömrünü adayan bilge lider Başbuğ Alpaslan TÜRKEŞ hayatının her dönemini Türklük için çalışmalarda bulunmuş ve Dünya Türklüğünün bilirliği ve bütünlüğüne son nefesine kadar adamıştır.

Türk Dünyasının bilge lideri Başbuğ Alpaslan Türkeş, ülkemizin geleceği demek olan gençlerin Türk ahlak ve geleneklerine göre yetişmesine başlıca rolü oynayan bir lider olarak büyük hizmet yapmıştır. Onun bir hükümet adamı olarak göreceği hizmet ise ufkumuzda beliren en büyük ümitlerden biridir.

Türkçülüğün kültürel boyutu, Türk milletinin tarihini, dilini, edebiyatını, sanatını ve töresini yaşatmak, korumak ve geliştirerek gelecek nesillere aktarmaktır.

Türkler ancak; Yunan, Bulgar, Sırp, Ermeni, Arnavut ve Araplara gösterdikleri sonsuz müsamahalardan ve lütuflardan sonra gördükleri sistemli düşmanlık ve hıyanetlere karşı bir reaksiyon göstermek zorunda kalmıştır. Türkçülük, haksız ve tecavüzkar olmamıştır.

Türkçülük ve Türk'ün tâyininde sapık ölçülere, mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuvar ırkçılığına inanmıyoruz; kâinatın neresinde bir Türk varsa onunla ilgilenmeyi, ona sevgi beslemeyi bir görev sayıyoruz.

Turancılık, esir bulunan Türk yurtlarının ayrı ayrı istiklal kazanarak, imkan nispetinde kültür birliği kurmaya çalışmaları, bunu kuvvetlendirmeleri ve beraberce verecekleri bir kararla, büyük bir Türk Birliği meydana getirmeleridir.

Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk milletidir. Türkçülük ne demektir? Türkçülük, Türk milletinin hayatının her safhasında yapacağı her şeyin Türk ruhuna, Türk geleneğine uygun olması ve Türk’e yararlı olması amacının, fikrinin ön planda tutulmasıdır.

Her fırsatta Türklüğe ve Türklere saldıran devşirme ve Türk düşmanlarına çanak tutan Türkçü ve milliyetçi geçinen Atatürk ve dolayısı ile dolaylı olarak Türk düşmanlığı yapanlar Türk'ün türeyiş destanına ve Türk tarihine iyi baksınlar…

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN amacı ulusal ve savunulabilir sınırlar dahilinde, bir Türk ulus-devletini kurmak için Türk milliyetçiliğini öne çıkarmaktı. Atatürk milliyetçiliği din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelindedir. Ortak mazi, lisan, ahlak, kültür ve hukuk Türk Milletini oluşturan temellerdir.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ E göre Türkçülük; Atatürk, bu konuşmasında Türkçülüğü, Türk milliyetçiliği ile eş anlamlı kullanmış ve "Türk'ün refah ve mutluluğuna engel olan unsurları ortadan kaldırmak" olarak açıklamıştır.

Atatürk, Türklük hakkında şunları söyledi. Türk'ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür." "Türk milleti güzel her şeyi her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde taktir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır." "Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakar bir halktır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, "Ne mutlu Türk'üm diyene", Mustafa Kemal Atatürk'ün, 1933 yılındaki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında verdiği Onuncu Yıl Nutku'nun son cümlesidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ilk yıllarında, bağımsızlığa kavuşmak ve ülkenin gelişimini sağlamak için gerekli olan kimlik duygusu vermek üzere söylenmiş bir sözdür.

Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN Türklük üzerine söylemiş olduğu sözler; Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir. Türk milletinin tarihi bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Türk’ün haysiyeti, onuru ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.

Türk milleti güzel her şeyi her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktır ki, her şeyin üstünde taktir ettiği bir şey varsa o da kahramanlıktır. Bizim milletimiz, vatanı için, hürriyeti ve egemenliği için fedakar bir halktır."
Türk esirlik kabul etmeyen bir millettir."

Bilinmelidir ki, 81 yıl önce, milletin ufkunu açmak, değerlerine sahip çıkmak için büyük bir mücadele sergileyen Türk milliyetçileri, “milli ve akıllı siyaset” anlayışın sahipleri olarak, şimdi yine milletin geleceğine ve demokrasiye yönelik her türlü saldırı ve tavrın karşısındadır. Türk milletinin birliğinin, dirliğinin ve bölünmez bütünlüğünün savunucusudur.
Bu duygu ve düşüncelerle 3 Mayıs 1944’ün bütün kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyor; aziz milletimizi ve bütün Türk Milliyetçilerini kutluyorum.

Bu hareketin öncüleri olan başta Başbuğumuz Alparslan Türkeş ve Hüseyin Nihal Atsız olmak üzere, Necdet Sancar, Zeki Velidi Togan, Hasan Ferit Cansever, İsmet Tümtürk, Hikmet Tanyu, Fethi Tevetoğlu, Mustafa Hakkı Akansel ve hakkın rahmetine kavuşan tüm dava büyüklerimize Yüce ALLAH’dan sonsuz rahmet diliyor, aziz hatıraları önünde saygı ve şükranla eğiliyorum.

"Türk milliyetçileri, yaşadıkları her dönemde bağımsız millet olmanın şuuruyla hareket etmiş, yalnızca milletinin değil, tüm mazlumların sesi olmuştur. Türk milletinin bekası ve ebediyeti için amansız mücadele veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız başta olmak üzere ebediyete intikal etmiş tüm Türk milliyetçilerini rahmetle anıyor, Türk dünyasının ve milletimizin 3 Mayıs Dünya Türkçülük ve Milliyetçiler Günü'nü kutluyorum."