DÜNÜ KARANLIK OLAN ABD’NİN BUGÜNÜ AYDINLIK OLUR MU?
1856 Yıllar idi. Batı Afrika’dan ayrılıp uzun bir Atlantik Okyanusu yolculuğundan sonra New Orleans limanına demir atan Clotilda adlı geminin alt ve üst kamaraları kadın ve erkek zenci esirlerle doluydu.
Esirler erkek ve kadın olarak ayrıldı ve kaptan kese dolu parayı alarak ayrıldı. Tüccar aldığı esirleri bir bir gözden geçirdi. Erkek ve kadınlara isim ve numara verilmesi işlemi tamamlandı. Bu sırada genç bir kadının sesi duyuldu. Babasını gören genç kadın bağırarak “ baba ben iyiyim” diye dedi. Ama duyup duymadığından emin değildi. Sadece babasının ona el salladığını görebildi.
Boynunda 14 yazan uzun boylu Afrikalı esir kızın önüne gelen tüccar asistanına “ bu zenci kızın satışından iyi para kazanabiliriz.” Ne dersin 900 dolar isteyelim. Kızın yaşı sorulunca on üç ya da on dört diyelim. Hem bakire adı ne olsun Hannah..
Diğer Afrikalı esirler gibi New Orleans şehir merkezindeki lüks otelin lobisinde satışa sunuldu. Ne yazık ki ilk alıcısı genelev sahibi oldu.
Genelevde birkaç gün dinlendirildi. Hannah kaldığı odanın penceresinden dışarıya baktığında dillerini bilmediği insanların sokaklarda dolaştığını gördü. Yatağına dönerek oldukça sıcak bir günde anne ve babasıyla beraber tarlalarında patates sularken etraflarının sarıldığını ve silahlı adamların onları ormanlar içinden günlerce süren bir yolculukla deniz kenarında bekleyen bir kayıkla ileride bekleyen büyük gemiye götürüldükleri gözlerinin önünden şerit gibi geçti. Asıl adı Kangela olan genç Kız gözyaşlarına boğuldu.
Beyaz formalı bir zenci Hannah Hanım bu sabah nasılsınız diye sordu. Benim adım Kangela bana Hannah demekten vazgeçin. Diye söylendi.
Genelev patronu onu akşam için ağır bir makyaj yaptırdı ve vücut hatlarını belirten bir elbise giydirdi. Salonun köşesine dikti. Çok geçmeden bir müşteri Hannah’a talip oldu pazarlıkla müşteriye 100 dolara odasına yollandı. Kangela adamın elbiselerini çıkartmağa yeltenmesi üzerine adamın şakağına bir yumruk patlattı. Ayağa kalkmaması içinde karnına bir tekme atıp odadan dışarı fırladı. Ne yazık ki kapıda nöbet tutan iri yarı iki genç onu tekme tokat döverek odasına çıkardılar.
Birkaç gün sonra köle pazarında ev hizmetçiliği ve çiftlik işlerine eli yatkın diye levha asıldı boynuna. Kısa bir süre sonra satıldı.
18. yüzyılın ortalarından itibaren esir ticaretine ilişkin kanunlar çıkarılmasına rağmen 19 yüzyılda da Amerikan Federal Devleti esir ticaretini yasaklamışsa da güney eyaletlerinde esir pazarları vardı.
Boynunda asılı levhanın ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyordu ama nafile New Orleans’dan dört yüz kilometre kuzeydeki Natchez şehrinden gelen bir pamuk üreticisine satıldı. Bir mavnaya bindirildiler. Üç gün sürecek Mississipi nehrinde yolculuk başladı. Greenville şehri yakınlarındaki çiftliğe vardılar.
Çiftlikte tahıl, pamuk, sebze, meyve ve tavuk ile besicilikte yapılıyordu. Çoğunluğu Afrikalı olan 90 köle çalışıyordu. Çiftliğin sahibi David Franklin onunda yardımcısı Steve adında biri idi. Bunun yanında üç beyaz da yardımcıları idi. Steve pekiyi biri değildi. Bir gün ahırda Hannah’ı yalnız yakalayınca ona sahip olmak için saldırdı ama isteğine ulaşamadı. Bu durumu arkadaşı olan Nancy’e anlattı. Nancy aynı işin başına geldiğini ona çok dikkat etmesini söyledi.
Köleler bazen kaçıyorlardı ama yakalandıklarında çok ağır cezalara çaptırılmanın yanında zincirlerle çalışmak zorunda kalıyorlardı. Hannah kısa süre sonra önce mutfak daha sonrada David Franklin’in ev hizmetine ayrıldı.
Hannah okuma yazma bilmiyordu. Nancy ise bu çiftlikte doğmuş ve Greenville kasabasından gelen marangoz ustası olan Joe’den okuma yazma öğrenmiş idi. Hannah’a öğretebileceğini söyledi. Olaylar ve yıllar birbirini izledi. Hannah zaman içinde çiftlikte tamir işlerine gelen Ned ile tanıştı. Ned Hannah’ı Çiftlik patronundan satın alıp evlenmek istedi ise de patron satmadı. Onlarda değişik yol arayışlarına girdiler.
1861 yılında patlak veren iç savaş nedeniyle David süvari subay elbisesini giyerek Güney Eyaletleri Konfederasyonu askeri birliğine katılmak üzere çiftlikten ayrıldı. Bu durum Hannah ile Ned’in kaçması için tam bir fırsattı. Pazar ayininden sonra Ned’in hazırladığı atlı payton ile Memphis’ e doğru yola koyuldular. Zorlu bir yolculuktan sonra Memphis’e vardılar. Bale sokağına( Zencilerin yaşadığı) yerleştiler. Kısa sürede lokanta işi ve marangoz atölyesini faaliyete geçirdiler. Hayat devam ediyordu. Güney Eyaletleri birliğinin yenilmesi üzerine Irkçı beyazlar Zenci mahallesine saldırdılar. Hannah ve Ned saldırıdan kurtularak Wilmingon kasabasına yerleştiler. İşlerine yoluna koydular. Bir kızları oldu. Adını Samuel koydular. Yine günler akıp gidiyor, kızları lise çağına gelmiş ve okulu bitirip evlenmişti.
Damatları bir gazetecilik işinde idi. Zencilerinde belediye işlerine seçilmesi için haberler yapıyordu. Buna ırkçı beyazlar karşı çıkıyordu. V yerel seçimler öncesi Wilminğton’da ayaklanma başladı. Zenci mahallesi tamamen yok edildi. Hannah ve Ned ile evlatları bu defa İllinois’ göçtüler. İş kurdular tam rahat edecekleri sırada 1908 Ağustos’unda zenci mahallesi yine beyaz ırkçılar tarafından yakıldı. Ned ırkçılar tarafından öldürüldü. Hannah ise onlar tarafından öldürülmeyi kabul etmediği için tam evlerine girecekleri sırasında intihar etti.
Şimdi bütün bu hikayeyi niye yazdım. Avrupa’da göç eden insanların oluşturduğu ABD’nin dün ne ise bugün de aynı ama biraz farklı olduğunu hatırlatmak istedim. Dikkat ederseniz Ortadoğu ve Asya’daki insanlara bakış açıları değişmiyor. Onları sömürmek için değişik yollar deniyorlar. Aklıma gelmişken yazayım da sizin de bilginiz olsun. Ankara’daki ABD Büyükelçisi Tom Barrk Ürdün’de düzenlediği basın toplantısında gazetecilere hayvanlar demiştir. Görülüyor ki değişen sadece şekil.
Not: Bu hikaye Ömer Ertur’un kitabından alınmıştır.
Kocatepe’den selamlar
İbrahim AYAN