23 Nisan 1920. Bu önemli gün pek çok açıdan anlamlıdır. Fakat üzerinde pek az durulan
23 NİSAN’IN ANLAMI
23 Nisan 1920. Bu önemli gün pek çok açıdan anlamlıdır. Fakat üzerinde pek az durulan anlamı, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda, Millî Mücadele'nin toplum yönetimi anlayışında, bizim unuttuğumuz bir kalıcı karaktere sahip oluşudur. Bu karakter, Millî Mücadele'nin, Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranların ve özellikle Gazi Mustafa Kemal'in daima meşruiyet çizgisinde kalmaya özen göstermesi ile özetlenebilir. Kısaca Türkiye Cumhuriyeti'ne vücut veren irade, meşruiyetçi kalmaya, dikkat etmiş ve başlıca karakteri meşruiyetçilik olmuştur.
Meşruiyetciiik ne demektir? Meşruiyetçilik tasarlanan icraatın, hakka, hukuka ve meri kanunlara uygun bir biçimde yapılması demektir. Gazi Mustafa Kemal, bu konuda son derece titizdir. Bu yüzden hareket bir hükümet darbesi olmamıştır. Bir ayaklanma olmamıştır. Bir isyan olmamıştır. Ve bir iç savaş biçimine asla dönüşmemiştir.
Meşruiyetciiik, Türk inkılâbı ve Mustafa Kemal Atatürk konusunda tetkiklerde bulunmuş bir kaç yazarın önemle üzerinde durduğu konu olmasına rağmen, yukarıda belirttiğimiz gibi, pek az hatırlanmıştır. 100 sene içinde Mustafa Kemal Atatürk'ün düşüncelerinden yola çıkanların, günlük kavgalar içinde gözden kaçırdıkları ve yanıldıkları temel mesele, işte, bu meşruiyetciliktir. Tam bağımsızlık, hürriyetçilik, gerçekçilik, akılcılık, müdafai hukuk gibi ilkeler yanında meşruiyetçilik de, Millî Mücadele'nin bütün aksiyonlarında kendini belli eden bir esas olmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bundan 105 yıl önce kurulmuş olmasıdır. Bu ilk bakışta bir olaya abartılmış bir anlam kazandırma çabası gibi görünebilir, öyle değildir, öyle değildir çünkü. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu ilk meclisinin; kuruluşu anında Türkiye, bir meclis toplanmasını, pek çok kişi gözünde bir fantazi haline getirecek kadar acı içindedir. İstanbul İşgal altındadır. Ege, Güney Anadolu, Güney Doğu Anadolu işgal altındadır. Doğuda Ermenilerle çarpışılmaktadır. Diğer taraftan azınlıklar kıyam halindedir. Asayiş yoktur. Asker kaçakları ve çeteler, halkı canından bezdirir haldedirler.
Mondros Mütarekesi ve Sevr Anlaşması. Osmanlı Devleti'ni bir devlet olmaktan çıkarmıştır. Şartlar son derece ağırdır. Damat Ferit Paşa kabinesi ve Saray, vatan ve devleti Sevr Anlaşması şartlarına terkden başka çare düşünememektedirler. Mütareke ve anlaşma şartlarına galip devletlerin uyması, ancak onların vicdanlarına bırakılmış bir şeydir. Bu şartlar altında bir İktidarın var olduğundan bahsetmek bile mümkün değildir. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin bütün silâhları düşmana teslim edilecek, silâh altındaki asker sayısı komik bir asğariye indirilecek, bütün İdarî, malî yönetim yabancılara terk edilecek ve Türkiye üç dört Orta Anadolu vilâyetine inhisar ettirilecekti. Bütün geleceğini ve varlığını düşmanlarının insafına terk mecburiyetinde kalmış bir kurumun devlet ve iktidar kavramlarıyla uzlaştırılması bile mümkün değildir. Buna rağmen Kuva-i Milliye hiçbir zaman bir isyan veya askeri hareket haline dönüşmez.
MEŞRULUĞUN TEMELİ; MÜDAFAA-İ HUKUK
Bu günlerden biraz daha geriye dönelim. Mütareke sonrası İstanbul'unda G. Mustafa Kemal Paşa'yı bazı temaslarda bulunurken görürüz. İstanbul'da kaldığı süre içinde Mustafa Kemal bir gazete çıkarmıştır. .Burada ifade edilen fikirlerin tümünü Mûdafaa-i Hukuk kelimesiyle ifade edebiliriz. «Her millet olmaya lâyık toplum gibi Türk milletinin de vaz geçilmez haklan vardır. Mağlup olmuş bir imparatorluğun kurucu su olmak, onun bu haklarını elinden almaya asla sebep olamaz. Eğer bu haklar verilmez ve Türk milleti en asgari haklarından da mahrum edilerek yok edilmek istenirse. Türk milleti direnmelidir, direnecektir. Bu durumda askerî harekât, yâni savaş da, milletin vazgeçilmez haklarını savunmak için zaruret ve meşru hale gelmiş, hareket biçimi olmuş oluyor. Demek ki Müdafaa-i Hukuk doktrininden yola çıkan Mustafa Kemal, Kuva-i Milliye'nin de. Türkiye Cumhuriyeti'nin de meşruiyet temelini o günlerde işaret etmiş oluyor.
Bu dönemde Mustafa Kemal Pasa, ancak Millî Mücadele'nin önüne engeller koyan. İstanbul hükümetleriyle kavga halinde bulunur. Ve bu kavgada da hareket noktası Müdafaa-i Hukuk-prensibidir. Milletin haklarını savunma noktasında, İstanbul hükümetleri aciz. korkaklık ve zaman zaman düşman emellerine yardımcı olmakla suçlanır, politikaları çok sert ve ciddî bir biçimde tenkit edilir. Ama o günkü siyasal iktidarın meşruluk temsil sayılan hilâfet makamı ve saltanat makamına karşı son derece saygılı bir dil kullanır. TBMM'nin kuruluş çağrısında yer alan cümleler son derece dikkate değer. «Makam hilafet ve saltanat tehlikededir.» Millî Mücadele'nin hedefleri arasında vatanın düşman istilasından temizlenmesi hedefi yanında bu amaç da konur. Böylece düşmana karşı girişilen askeri ve siyasi hareketin Müdafaa-i Hukuk ilkesi gibi meşru hak kavramı ila birlikte başka bir meşruluk temeline de dayanması sağlanır.
Gerçekten İslam Amme Hukuku'nda, bir siyasal ve manevi merkez istila altında bulunuyorsa, Bu merkezin kararları tartışmalıdır. Zira vesayet ile istiklal kavramları bağdaşmaz. Bu yüzden istila altında bulunan bir ülkede, devletin var olduğu tartışılabilir. Eğer bir hareket bu durumu düzeltmeği de amaçları arasına almışsa, o takdirde meşruiyeti tartışma götürmez.
Mücadele’yi sadece bir askeri ve geçici hareket olarak görürler. 0 günlerde günün en aktüel olayı, istilaya uğramış yurt köşelerinde direniş hareketleridir. Bunlar bölgesel, cılız savunma hareketleridir. Özellikle son derece mevzii olmaları, sadece silahlı mukavemet hareketinden ibaret olmalarıdır. Bir siyasal temele dayanmazlar. Ama Erzurum, Sivas Kongrelerinden bu yana tekrarlanan bir esas vardır. Tam bağımsızlık ve vatan topraklarının parçalanmasını kabul etmeyen bir bütün olduğu. Bugün Türkiye parçalanmaz bir bütün halinde bir vatansa, parça parça düşmana yem olmaya mahkûm derebeylikler halinde değilse, Türkiye İnsanı, bunu kime ve kimlere borçlu olduğunu unutmamalıdır. Sukut etmiş, tesir gücünü yitirmiş bulunan bir İstanbul hükümeti vardır. Anadolu'da asayiş yoktur. Çeteler türemiştir. Ve herkes can-baş derdine düşmüştür. Direnişlerin bir zafer
umudu yok denecek kadar azdır. Bunları bir müşterek bir program etrafında birleştirmek umutsuz direnişleri kesin zafer sağlayacak bir ordu haline getirmek, ancak meşruiyet temeline dayalı bir siyasal
merkezle sağlanabilirdi. Pek az kişinin düşündüğü bir gereği kavramak ve onu uygulamak önemli bir
şeydir.
Türkiye'yi düşman İstilâsından kurtaran harbin idaresinde. Önemli veya önemsiz sayılan her işte Meclis, siyasal iktidara yön verecek iradenin tecelli merkezî sayılmıştır. Kısaca Türkiye Büyük Millet Meclisi. Türk inkılâbını meşruluk hudutları içinde icraa etme İradesinin çok açık tezahürlerinden biridir.
Sonuç olarak bize bugünleri hazırlayan Gazi Mustafa Kemal ve 19 arkadaşı ile binlerce isimsiz kahramanları minnet ve şükranlara anıyoruz. Çocukların 23 Nisan Bayramını da kutluyoruz.
İbrahim Ayan