1980 yılından sonra ülkemiz ne yazık ki neoliberal sisteme geçmesiyle birlikte sorunlar

ÇOCUKLARI NASIL SALDIRGAN YETİŞTİRİYORUZ?

1980 yılından sonra ülkemiz ne yazık ki neoliberal sisteme geçmesiyle birlikte sorunlar bir biri ardınca gelmeye başladı. Çünkü artık devlet baba değildi. Her şey piyasa şartlarına göre yapılacaktı.

Geçen zaman içinde çocuklar artan güvencesiz emek, artan yoksulluk ve derinleşen eşitsizlik, ailelerin çocuklarını koruma gücünü zayıflatıyor. Sosyal devletin geri çekilmesi, en temel ihtiyaçların bile piyasanın insafına bırakılması, çocukları savunmasız yapıyor.

2024 yılında çocukların karıştığı olay sayısı, bir önceki yıla göre yüzde 9,8 artarak 612 bin 651’e ulaştı. Cezalar ağırlaştırılsın, ceza yaşı düşürülsün!” Oysa bu talep, asıl suçluyu gözlerden kaçırıyor. Çocuğu fail olarak gösterirken, onu bu yola sürükleyen asıl faili, yani toplumsal düzeni perdeliyor.

“Suça sürüklenen çocuk” ifadesinin ardında aslında “suça sürükleyen sistem” vardır. O yüzden çözüm, suç işleyen çocuğa daha ağır cezalar yüklemek değil; bu çürümüş düzeni yargılamaktır.

Çocuğu suçun kucağına iten; yoksulluğun, ihmalkârlığın, çaresizliğin, yozlaşmış kültürün ve çürümüş neoliberal sistemin dayattığı hayattır.

Çocuğu suçla karşı karşıya bırakan şey, tek tek çocukların kişisel seçimleri değil; onları kuşatan toplumsal düzenin dayattığı koşullardır. Bugün çocukların suça yönelmesinin ardında, neoliberal sistemin yarattığı büyük kriz yatmaktadır.

Neoliberal düzen, toplumsal bağları çözerek, dayanışmayı zayıflatarak ve çocukları sahipsiz bırakacak bir kültür inşa ederek işliyor. Bu düzenin merkezinde, bireyselleşme ve rekabeti mutlak değer haline getiren, başarıyı yalnızca para ve güç üzerinden tanımlayan bir zihniyet bulunuyor.

Suça sürükleyen sistem yalnızca kültürel yozlaşma değildir; yalnızca ailelerin zayıflığı ya da eğitimdeki eksiklikler de değildir. Kültürün yozlaşması, ailenin çözülmesi, eğitimin umutsuzluk üretmesi… Hepsi neoliberal düzenin yarattığı yapısal sonuçlardır.

Çocukları suça iten nedenleri tek tek ele almak yerine, bu nedenlerin üzerinde yükseldiği düzeni görmekle ilgilidir. Neoliberal sistem, her alanda yarattığı boşluklarla çocukları suçun kucağına bırakmaktadır.

Neoliberal düzenin dayattığı kültürel değerler, bireyciliği; dostluğun yerine çıkar ilişkilerini; emeğin yerine ise kısa yoldan güç ve para kazanmayı koyuyor. Böyle bir atmosferde suça, mafyaya ve şiddete duyulan ilgi giderek artıyor. Televizyon ekranlarında kahramanlaştırılan mafya liderleri ya da sosyal medyada fenomenleşen suçlular, çocukların gözünde yalnızca cazip değil, aynı zamanda meşru hale geliyor.

Televizyon ekranlardaki kahramanlaştırma değil. Sokakta Daltonlar, Redkitler, Casperlar, Anucurlar ve Boyun gibi çeteler, uyuşturucu ticaretinden tetikçiliğe kadar bu kirli düzenin işlerinde özellikle çocukları kullanıyor. Çünkü ceza yasasındaki hafifletici sebepler dolayısıyla Çete liderleri, gençleri “sadakat”, “erkeklik” ve “güç” söylemleriyle etki altına alıyor; çocukların aidiyet arayışını kendi çıkarlarına alet olan bir “kimliğe” dönüştürüyor.

Neoliberal sistem, aileleri ekonomik baskılarla zayıflatıyor. İşsizlik, güvencesiz ve uzun çalışma saatleri, sürekli artan geçim derdi; anne ve babayı çocuklarına vakit ayıramaz hale getiriyor. İlgi ve desteğin yerini yorgunluk, stres ve çaresizlik alıyor.

Mesele yalnızca “aile ilgisizliği” değildir. Asıl sorun, aileyi toplumsal destekten mahrum bırakan, sosyal devleti geri çeken ve ebeveynleri tükenmişlik içinde çocuklarına yabancılaştıran neoliberal düzendir.

Çocukları suça sürükleyen bir başka önemli etken, eğitim sisteminin çıkmazlarıdır. Neoliberal düzenin eğitim alanında dayattığı piyasa mantığının ürünüdür.

Neoliberal sistem, eğitimi toplumsal bir hak olmaktan çıkarıp piyasaya bağlı bir hizmete dönüştürdü. Özel okullar, kurslar ve sınav sektörü, gençliğin geleceğini belirleyen bir ticaret alanına dönüştü.

Eğitimde gelecek göremeyen gençler, kendini var etmenin yolunu suça, hızlı para kazanma yollarına ya da şiddet kültürünün sunduğu sahte “güç” imgelerine yönelerek buluyor. Suç böylece, neoliberal düzenin çocuklara sunduğu “alternatif kariyer modeli” haline geliyor.

Eğitim sisteminin üretimden kopukluğu, yalnızca işsizlik ya da mesleksizlik değil; aynı zamanda aidiyetsizlik ve değersizlik duygusu da üretiyor. Çocuğun zihninde şu algı yerleşiyor: “Okul bana gelecek vaat etmiyor; sokak bana hemen güç, para ve kimlik sunuyor.” Bu algı, neoliberal düzenin eğitimde yarattığı en yıkıcı sonuçlardan biridir.

Neoliberal düzenin çocukları yalnızca suç ve şiddetle temas eden aktörler haline getirmesi, onların bu düzen içinde geri dönülemez kayıplar olduğunu göstermez. Tam tersine, çocukların dönüşümü ancak düzenin de dönüşmesiyle mümkündür.

Toplumun geleceği yalnızca “parlak zekâlar”a değil; suça sürüklenmiş ama yeniden kazanılabilecek bütün çocuklara bağlıdır. Islah kurumlarının işlevsizleştirilmesi, aslında toplumu kendi geleceğinden vazgeçmeye zorlamaktadır.

Neoliberal düzen, cezayı tek çözüm gibi sunarak aslında ıslahı ortadan kaldırıyor. Çocuklardan vazgeçen bir toplum, kendi geleceğini de terk etmiş olur.

Çocuklar suçun öznesi gibi görünse de, gerçekte onları bu noktaya iten toplumsal, kültürel ve ekonomik koşullar var. Yoksulluk, aile ihmali, eğitim sistemindeki kopukluk, medyanın şiddeti cazip hâle getirmesi ve kamucu bir devletin yoksunluğu… Tüm bunlar, neoliberal düzenin topluma dayattığı sonuçlardır.

Gerçek çözüm; kamucu bir devletin yeniden inşasında; eğitimin piyasa mantığından kurtarılmasında; ailelere ekonomik ve sosyal destek sağlanmasındadır. Hırçınlaşan düzenin bedelleri, en ağır biçimde çocuklara ödetilmemelidir. Gerçek adalet, önce çocuğu değil sistemi sanık sandalyesine oturtmakla mümkündür.

Kocatepe’den selamlar

İbrahim AYAN