ABD’nin Kürt Projesi, Amerikan “daha derin devleti” olan küresel sermayenin bölgesel çıkar çekişmesi

TERÖRSÜZ TÜRKİYE Mİ YOKSA BÖLÜNME Mİ?

ABD’nin Kürt Projesi, Amerikan “daha derin devleti” olan küresel sermayenin bölgesel çıkar çekişmesi dâhilinde “derin devleti”nin (Pentagon ve CIA) kurguladığı ve 1970’lerden beri devam eden bir programı.

2003’teki Irak Savaşı sonrası Amerikan askerlerinin yazdığı 2005 Anayasası ile özerk bölgeye dönüştürüldü. Yani federal Irak içinde kendi hükümeti, parlamentosu ve ordusu olan bir devletçik. Irak’ın kuzeyindeki bu yapı ile Erbil’de büyük bir Amerikan üssü ve İran’a yönelik operasyonların merkezi haline geldi.

1998 yılında Öcalan’ın Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesinin arkasında başka bölgesel hesaplar vardı. Bu tarihten sonra PKK faaliyetleri siyasallaştırıldı ve Türkiye için federasyon stratejisine geçildi.

Türkiye’nin uyutulması için terörle silahlı mücadele yerine bölücü örgüt ile görüşmeler yapılması ve Türkiye’nin terörle mücadelede başarısız olduğu ya da “analar ağlamasın” gibi psikolojik savaş temaları kullanıldı. 2003 yılında Irak’ın kuzeyinde tekrar canlandırılan PKK ile Türkiye sürece zorlandı. Süreç içinde ABD’nin Kürt devleti kurma niyeti olmadığı yalanı ile Ankara sanki PKK ile mücadeleyi kaybetmiş gibi masaya oturtuldu. Sözde demokratik sürece, Öcalan ve Barzani gibi aktörler dâhil edildi. AKP iktidarı bu sürece 2015 yılına kadar üç kez yeniden sarıldı.

Bunlar yapılırken, özellikle 2011 yılından itibaren kendisine Büyük Orta Doğu Projesi içinde Orta Doğu Konfederasyonu’na lider olma havucu uzatıldı. 2015 yılında PKK ile barış olmayacağını anlayan iktidar, hatalarına devam etti ama bu sefer önüne Suriye’nin kuzeyindeki IŞİD ve YPG/PKK sürüldü. Ankara yeni oluşan PKK özerk bölgesi ile mücadele ederken asıl İslamcı planlarından ve Esat’ı devirmekten asla vazgeçmedi.

İç politikada çok sıkışan iktidar, dayatılan Kürt açılımını fırsata çevirerek yani Cumhurbaşkanı’nın görev süresini 2028 ötesine taşıyarak öncelikle içeride kendini bekleyen kötü günleri ötelemek istiyor.

Nisan 2024’ten itibaren, İmralı ile görüşmelerin yeniden başladığı ile ilgili gayri resmi haberler gelmeye başlamıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli; kamuoyuna “Vakit geldi!” açıklamasında bulunduğuna, Suriye ile ilgili Ankara bürokrasisine daha öncekiler gibi ABD’nin dayatmasıdır. ABD’nin Biden dönemindeki Suriye temsilcileri James Jeffrey, Bret McGurk gibi Kürt uzmanlarının sahada çalıştığı ve Suriye için öngörülen plana göre yeniden kurguladığı bir proje. Şimdi federalciler hem Suriye hem Türkiye’de iş başında.

Büyük pazarlığın yapıldığı 5 Kasım 2007 tarihindeki Erdoğan-Bush görüşmesin den sonra, Irak’ın kuzeyindeki yerel yönetimi kabullenmesi ve onunla iletişim kurması, iyi ilişkiler oluşturması ve muhatap olarak kabul etmesi karşılığında müsaade etmiş ve yardımcı olmaya başlamıştır. ( Diyarbakır’da AKP il kongresinde onur konuğu yapılmış ve meğri söylenmiştir.)

Kürtlerin yaşam sahasının olgunlaştırılması talepleri, mevcut iktidar gizli pazarlıklarla ikna edilerek hayata geçmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Abdullah Gül arasındaki görüşmelerde dokuz maddeyi içeren iki sayfalık bir metin kabul edilmiştir. Abdullah Gül, ABD Dışişleri Bakanı Powell ile bu dokuz maddeyi içeren bir gizli mutabakat yaptığını Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na itiraf etmişti .(İnternette var)

Tam bu dönemde ABD-AKP ilişkilerinin arkasında yatan gizli pazarlık, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarına yol açtı, Türkiye’nin PKK ve Barzani ile diyaloga sürüklenmesine razı oldu, Irak’ın kuzeyinde Kürt devleti kurulmasına göz yumdu ve nihayet Türkiye içinde Kürtlerle bir federasyon alt yapısının hazırlanmasına yönelik ABD projesine yeşil ışık yaktı.

PKK Terör Örgütü, 16-22 Mayıs 2007 tarihleri arasında Irak’ın kuzeyinde yaptığı kongrede alınan karar ile yeni kurulan Kürt Konfederasyonu’nun ismini Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK: Koma Cevekan Kürdistan) olarak belirledi.

Örgüt lideri Öcalan’ın PKK terör örgütü/KCK’ya entegre etmeye çalıştığı komünal - ekolojik- konfederal sistem yani yerel yönetimler ve eko topluluklar arasındaki ilişkiyi esas alan “dört ülkeden dört parça arasında konfederal bir devlet” modelini hayata geçirmek istemektedir. Çatı devlet olarak da lanse edilen KCK’dır.

KCK Sistemi; Abdullah Öcalan’ın yakalanması neticesinde, emir ve direktifleri ile oluşturulan, nihai amacı; Türkiye dâhil dört ülkede önce bir kısım kültürel ve kimlik hakları ile “demokratik özerklik” kazanmak, daha sonra ise “Demokratik Konfederalizm” ilan ederek dört parçalı Konfederal Büyük Kürdistan’ı kurmaktır.

Yeniden Açılım:

ABD ile ilişkilerde iyice köşeye sıkışmış, Suriye’de çıkmaza girmiş, ekonomisi batmak üzere olan ve hesap vermemek için iktidarda kalmaktan başka şansı olmayan bir rejimin kendini kurtarma mücadelesidir. Diğer yönü ile İmralı’daki görüşmeler Suriye’deki gelişmelerin yarattığı korkulardan kurtulmak için başlatıldı. Aslında AKP, sözde Kürt sorununu çözmek için 2015 yılına kadar üç kez girişimde bulundu.

Sürecin amacı belirsizdi ama parlamento içinde belirli reformlar yapmayı öngörüyordu. Ancak, iki konu süreci etkiledi. İlki bazı PKK militanlarının Irak’tan dönüşü ile ilgili medyada yer alan görüntülerin kamuoyunda yarattığı tepkiler. İkincisi parlamentoda AKP’nin yeterli çoğunluğa sahip olmaması. Bu başarısızlık. AKP’yi yolundan döndürmedi ve 2010-2011 yıllarında gizli Oslo görüşmeleri yapıldı. Ancak, bu dönemde FETÖ ile AKP ayrışması başlamıştı ve görüşmeler skandal olarak medyaya yansıdı. Daha büyük bir süreç (Çözüm Süreci) 2012’de başladı. Hükümet, Öcalan ve HDP arasında aracılar vasıtası ile dolaylı görüşmeler yapıldı. Alınan ilk karar, PKK militanlarının Türkiye’den Irak’taki üslerine çekilmesi idi.

Gülenciler, 17-25 Aralık yolsuzluk skandalını ve hükümet tarafından 2010 yılından beri gizlenen KCK varlığını ve içindeki MİT elemanlarını ifşa ettiler.

Parlamento seçimlerinden sonra Şubat 2015’te hükümet Çözüm Süreci’ni yeniden

canlandırdı ve İmralı’ya ziyaretler yeniden başladı. Ancak, artık eski ortam kalmamış Öcalan yeni talepler ile gelmişti. Yarı başkanlık için seçim kampanyası esnasında çözüm sürecine uzak duran Başbakan Ahmet Davutoğlu ile de araları bozulmuştu. Erdoğan, sürecin kendisine de zarar verdiğini görünce Haziran 2015’teki seçimler öncesinde tavrını değiştirdi. Böylece Suriye’deki çatışmalar yanında PKK terör örgütü ile de yoğun çatışma ortamına girildi.

Başkanlık sistemine geçebilmek için PKK ile herhangi bir görüşmeye karşı çıkan MHP’nin desteğine ihtiyacı vardı. Ankara’nın 2015’te masadan kalkması; Kürt siyasi özerklik, kültürel haklar ve (siyasi) güç paylaşımı konularında anlaşmazlıkla sonuçlanmıştı, ama bir yere kadar taviz verilmişti. Özetle yerel yönetimler, Demokratik çözü ve PKK’nın asker ve polis gücü olması yanında gerekirse kendi kaderini tayin hakkı verilmesi)

Ankara’nın Öcalan ile görüşmelerinin merkezinde Parlamentodaki Kürt oyları ile Cumhurbaşkanın görev süresinin uzatılması var. Karşılığında Öcalan’ın Kürtlere siyasi ve kültürel haklar verilmesi ve Suriye’deki YPG/PKK’ya operasyon yapılmaması talebi ile gelebileceği söyleniyor.

Ülkemizin en önemli çıkarı ise bekası yani varlığını ve toprak bütünlüğünü korumaktır. Hiçbir ülke egemenliğini ve toprak bütünlüğünü masaya yatırmaz. Bu yüzden, Ege’de ya da Kıbrıs’ta sorun egemenlik konusu olduğu için masada sonuç alınamıyor, kimse taviz vermeye yanaşmıyor yani egemenlik sorunları kuvvet tehdidi veya savaşla çözülebilir.

Terör örgütünün stratejisi hedef devleti bıkkınlığa sevk ederek, masaya oturtmaktır. Bunun içinde siyasi kanadı ile masayı oturmaya aracılık ve baskı yapmaya çalışır. DEM ve sözde barış elçileri PKK terör örgütünün masadaki uzantılarıdır. Ve hükümet hiç gereği yokken masaya oturmuştur. Oysa savaşta ancak yenilgiyi kabul edenler masaya oturur.

Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesi de bir egemenlik ve toprak bütünlüğü mücadelesidir. Bölücü örgüt siyasi uzantısı (DEM) vasıtası ile egemenliğimizi ve topraklarımızı paylaşmak için yeni bir aşamaya geçmek istemektedir. Ama bunu silahlı yoldan yapması mümkün olmadığı için büyük güçlerin siyasi tuzağı ile masada amacına ulaşmak istemektedir.

Türkiye ne savaş ne de iç savaş halindedir. Devletimiz terörü zaten bitirmiştir. Bu yüzden zaten “Terörsüz Türkiye”de yaşıyoruz. TSK, PKK’yı yenmişti ve bölücü örgüt, Türkiye’de eylem yapamaz hale gelmişken neden “Terörsüz Türkiye” diye yeni açılım başlatıldı?

Oyunun bu kadar büyük oynamasının ve Türkiye’yi parçalanma sürecine götürmesinin arkasında temel olarak üç neden var:

1- Çöken ekonomiye para bulmak, özellikle askeri alandaki örtülü ambargoları kırmak, başta Orta Doğu ve Doğu Akdeniz olmak üzere uluslararası izolasyonu aşmak, ABD’nin ve AB’nin kendi bölgesel projeksiyonlarına uyum sağlamak için 2015 yılında yarım kalan Kürt projesine sarılmak.

2-Normal olarak bir daha seçimleri kazanamayacak olan Erdoğan’ın iktidarı bıraktığı anda hesap sorulacak olmasından dolayı duyduğu korku, Cumhurbaşkanlığı süresini yaşadığı sürece devam ettirmek istemesi ve bunun içinde Anayasa değişikliği ile bunu garanti altına almak istemesi.

3- İslamcı ideoloji ile Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni ilga edecek bir karşı devrim üzerinde 20 yıldır devam eden çalışmalarının bir sonuca ulaştırmak, ümmet esasına dayalı bir saltanat ve Büyük Orta Doğu’da geniş bir etki bölgesi olan bir halifelik kurmak.

Atatürk’ün Türk kimliğine dayalı ulus-devlet projesini tersine çevirmek, saltanat ve ümmet düzenine dönme hesabı ile yürütüyor. Açılıma karşı olanlar bahane ile hapse atılırken, ülkeyi bölme projesinde on binlerce insanımızın ölümüne neden olanlarla pazarlık “demokratikleşme” ve “normalleşme” yalanı ile açıklanıyor.

Amerikan derin devleti 40 yıllık projesinin boşa gitmesini istemiyor, vekil gücünü yeni sahneye hazırlarken, Türkiye’yi de oyuna dâhil etmek istiyor. Bu oyun tıpkı 1990’lar ve 2011’de olduğu gibi Türkiye’yi Ortadoğu Konfederasyonu lideri yapma, Misak-ı Milli ile büyüme hayalinin parçası olarak sunuluyor.

Ülke içinde ise şimdi “analar ağlamasın” yerine “terörsüz Türkiye” masalı ile açıklanıyor. Irak’ta en başından beri, sırf Sünni oldukları için Barzani ve orta kesimdeki Sünni Arap grubu kendine müttefik seçen ve Türkmenleri yok sayan Erdoğan’ın büyük oyununda Misak-ı Milli maskesi ile Kürtlerle genişleme beklentisi olabilir. Ancak, bu genişleme senaryosu tam aksine Türkiye’den daha büyük bir parçanın kopmasına ve Büyük Kürdistan’a yol açacaktır.

Suriye’deki SDG-YPG/PKK organizasyonunun ve bu kapsamdaki Kürt yapısının, ülkenin yeni şekillenmesinde de yer almasını sağlamak ve bunun Türkiye tarafından bir şekilde kabullenilmesi için zemin oluşturmak. Ne ABD ve İsrail, ne de Körfez ülkeleri Ortadoğu’da meydanı Türkiye’ye bırakmak niyetinde çünkü gelinen aşama büyük planın sadece bir parçası. İsrail Suriye ordusunu yok ederek, İran’a kadar uzanan bölgeyi kontrolüne almak, bölgeyi şekillendirmek istiyor. Bunlar olurken, kimse Türkiye’nin bölgede inisiyatif almasını, müdahalede bulunmasını istemiyor.

Saygılarımla

İbrahim AYAN