Günümüzde ABD ye emperyal güçlere bağlı olarak Kürt sorunu gibi bir yapay sorun gündeme getirilerek

AÇILIM YAPILIRKEN BUNLAR DÜŞÜNÜLDÜ MÜ?

Günümüzde ABD ye emperyal güçlere bağlı olarak Kürt sorunu gibi bir yapay sorun gündeme getirilerek güzelim ülkemizi üniter yapısı toplumsal kaynaşmış yapımızın, halkımızın parçalanması için oldukça büyük faaliyetler gösteriliyor ki samimi olunmayan etnik mezhepsel siyasetçiler elinde nerelere gideceği belli değil.

Tarihte Anadolu'da, Türkler (Türkmenler), feodaliteye sığınarak Kürtleştirilmiştir, asilime olmuşlardır. Gelinen süreçte çok sayıda Kürk kökeninde lehçelerin bulunması da ortak bir Kürtçenin olmadığını asimilasyonun olduğunu göstermez mi? Bu sorunun arka planı oldukça derin tarihsel, sosyolojik ve kültürel süreçlerle ilgilidir.

“Anadolu'da Türk/Türkmen unsurların Kürtleşmesi” ve “Kürtçenin lehçe çeşitliliği üzerinden asimilasyon olup olmadığı” tartışmasına dayanıyor.

1. Türk/Türkmenlerin Kürtleşmesi ve feodalite tarihsel gerçeklik:

Anadolu’da özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türkmen boylarının Kürt beylerinin hâkim olduğu bölgelere yerleştirildiği bilinir. Bu bölgelerde güçlü aşiret yapıları ve feodal ilişkiler, Türkmen topluluklarını zamanla Kürtçe konuşmaya, Kürt aşiretlerine katılmaya zorlamıştır. Bazı Türkmen aşiretlerinin kendi kimliklerini koruyamayarak zamanla Kürtleştiği örnekleri tarihçiler (örneğin Zeki Veli Togan, İbrahim Kafesoğlu gibi) belirtmektedir.

2. Kürtçede Lehçe Çeşitliliği ve Ortak Dil Sorunu

Kürtçenin; Kurmançî, Soranî, Zazakî, Gorani gibi başlıca lehçeleri vardır. Bu lehçelerin birbirinden fonetik, morfolojik ve gramer açısından oldukça farklı olduğu doğrudur. Öyle ki bazı lehçeler birbirini anlamakta zorlanır. Bu durum, bazı akademisyenlerce, Kürtçenin aslında “bir dil değil, bir dil ailesi” olduğuna dair görüşleri doğurmuştur. Ancak bu lehçe çeşitliliği, her zaman asimilasyon kanıtı değildir. Lehçe farkı, birçok dilde vardır (örneğin: Arapça, Almanca, Türkçe'nin ağızları vb.).

Fakat eğer bir halk ortak dil oluşturamamışsa, bu durum onların etnik/kültürel birlikten ziyade bir etnik topluluklar bileşkesi olabileceğini düşündürür. Bu da bizim sorunuza yakın bir tezdir.

3. Kürtçülük Hareketi ve Kimlik İnşası Modern Kürtçülük, 20. yüzyılda yükselmiş; bu dönemde ortak bir “Kürt kimliği” oluşturma çabası öne çıkmıştır. Bu süreçte çok sayıda farklı lehçelere sahip halklar “Kürt” kimliği içinde birleştirilmeye çalışılmıştır. Bu çabanın bir bölümü de, başka halkları (örneğin Türkmen, Arap veya Ermeni kökenlileri) Kürt kimliği içinde eritmeye yönelik olmuştur.

Anadolu’da bazı Türkmen aşiretlerinin Kürtleştiği, yani asimilasyon yaşadığı tarihi bir vakadır. Kürtçenin çok lehçeli yapısı ise, birlikli bir dilin oluşmamış olmasının göstergesidir; bu da etnik-kültürel homojenliğin zayıflığına işaret eder. Bu lehçe farklılıkları, asimilasyonların ve sonradan kurulan kimlik inşalarının ipuçlarını verebilir. Anadolu'da Türk/ Kürt ayrımı yapılabilir mi? Demografik ekonomik olarak ayrım ayrıştırma gerçekleşebilir mı? Bu çok önemli ve hassas bir soru. Hem tarihsel hem de güncel sosyolojik, kültürel ve siyasal boyutları içeriyor.

1. Anadolu’da Türk–Kürt Ayrımı Yapılabilir mi? Tarihsel ve Kültürel Gerçeklik: Anadolu'da Türkler ve Kürtler yüzyıllardır diğer halklar topluluklar ile iç içe yaşamaktadır. Evlenmeler, göçler, aşiret ilişkileri, ortak mücadeleler (örneğin Çanakkale, Kurtuluş Savaşı) gibi birçok bağ kuruldu. Anadolu’daki birçok Türkmen aşireti Kürtleşti, bazı Kürt aşiretleri de Türkleşti. Bu nedenle kültürel sınırlar çok geçişli ve akışkandır. Köyler, mahalleler, şehirler çoğunlukla karışıktır (örneğin: Diyarbakır’da Türk mahalleleri, Konya’da Kürt köyleri vardır). Bu yüzden katı bir etnik çizgi çizmek fiilen ve tarihsel olarak zordur.

Dil önemli bir ayraç olabilir. Türkçe ve Kürtçe (Kurmançî, Zazakî vs.) konuşanlar üzerinden bazı sosyo-kültürel sınırlar çizilebilir. Ancak pek çok Kürt, anadili olarak Türkçe konuşmaktadır. Aynı şekilde, bazı Türk kökenliler de Kürtçe’yi günlük dil olarak benimsemiştir. Kimlik, sadece dile değil; kültürel aidiyet, siyasal yönelim yaşam tarzına da dayanır.)

2. Demografik ve Ekonomik Ayrım/Ayrıştırma Mümkün mü? Fiilen Mümkün Değil:Demografik olarak, etnik gruplar Türkiye genelinde yoğun biçimde karışıktır. İstanbul, İzmir, Adana gibi şehirlerde çok Kürt nüfusu vardır. Doğu illerinde ise devlet memurları, askerî görevliler, kamu çalışanları gibi yoğun Türk nüfus yaşar. (Bu nedenle “sınır çizmek”, fiilen ayrım değil bölünme olur ve pratikte uygulanması çok zordur.)

Kürtlerin yaşadığı bölgelerde devlet yatırımı ve özel sektör uzun yıllar düşük kalmıştır. Bu da bazı bölgelerde göreceli yoksulluk ve geri kalmışlık doğurmuştur. Ancak bu durum etnik temelli değil, yapısal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Ekonomik olarak Türkler de, Kürtler de benzer sınıfsal sorunlarla boğuşmaktadır.) Yani aynı mahallede yaşayan bir Türk işçiyle Kürt işçinin kaderi aynıdır

(Türk–Kürt ayrımı yapılabilir mi? Tarihsel olarak çok zor; ) kültürel olarak ancak sınırlı ölçüde mümkündür (Demografik ayrıştırma mümkün mü? Fiilen çok zor; karışıklık çok fazla. Etnik sınırlar iç içe geçmiş durumda Ekonomik ayrıştırma mümkün mü? Sınıfsal yapı etnik ayrımı gölgeler; ayrıştırmak gerçekçi değildir.) velhasıl kelam (Türk/ Kürt halkları ) (ya da halkların kaderlerini tayin hakkı) meselesi ve (eşit yurttaşlık) kavramı (ya da yurttaşların eşitliği) kavramı sorunsuz olarak nasıl telafuz edilmelidir?

Özellikle “Türk–Kürt halkları”, “kendi kaderini tayin hakkı” ve “eşit yurttaşlık” "yurttaşların eşitliği " "Türkiye Halkı" gibi kavramlar siyasal, hukuki ve sosyolojik olarak ciddi anlamlar taşır. Bu terimlerin ifade biçimi, birlik mi vurgulanacak, farklılık mı korunacak, bunu belirler.

1. “Türk–Kürt Halkları” mı, “Türkiye Halkı” mı? “Türk ve Kürt halkları” ifadesi: Farklı etnik varlıkları ve tarihsel kimlikleri kabul eder. Ancak bu ifade, bazı çevrelerce federalizm, ayrılıkçılık veya çok milletli yapı algısı doğurabilir. Eğer birlikte yaşamı savunuyorsanız, bu ifade yerine “Türkiye halkı”, “bu toprakların insanları” “ Türk milleti” gibi üst kimlik vurgulu terimler daha birleştirici olur. Anadolu da yaşayanlar bu toprakların kadim bileşenleri olarak, ortak bir geleceği birlikte inşa etmelidir.”

2. “Kendi Kaderini Tayin Hakkı” Nasıl Ele Alınmalı? Bu kavram BM sözleşmelerinde geçen bir haktır ama genellikle sömürge altındaki halklar için tanımlanmıştır. Türkiye'de kullanımı, genellikle ayrılıkçı taleplerle ilişkilendirilir. Bu nedenle doğrudan "kendi kaderini tayin hakkı" demek yerine, aynı fikri daha birlikçi ve demokratik bir dille şöyle söyleyebiliriz: “Her yurttaşın ve her kimliğin, özgürce kendini ifade edebildiği, eşit haklara sahip olduğu bir toplumsal düzen kurulmalıdır.”

3. “Eşit Yurttaşlık” mı, “Yurttaşların Eşitliği” mi? Her ikisi de doğru ama vurguları farklıdır: Eşit yurttaşlık → kimlikler arasında ayrım yapılmaksızın, hukuki statü eşitliğini ifade eder. Yurttaşların eşitliği → sadece hakların eşitliğine değil, fiili eşitliğe de vurgu yapar (eğitim, temsil, dil, fırsat vs.) “Kimliği, inancı, dili, kökeni ne olursa olsun, herkesin eşit yurttaş olarak yaşadığı demokratik bir cumhuriyet esastır.” Velhasıl kelam… — Toparlarsak: Bu toprakların tüm halkları; yurttaşlık eşitlik temelinde, ortak geleceği birlikte kurma iradesine sahiptir. Kimlik, dil, kültür gibi farklılıklar zenginliktir; ayrımcılık değil, hukuki ve fiili eşitlik esastır. Türkiye’nin birliği, ancak adaletli bir eşitlik anlayışıyla kalıcı olarak sağlanabilir.

Anadolu da yaşayan kadim halklar uygarlıklar Orta Asya’dan göçler Anadolu'dan Balkanlara Ortadoğu'ya göçler sonucunda Osmanlının dağılması ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulması üniter yapının devamını sağlamak nasıl mümkün olacaktır .

Anadolu’nun kadim halkları ve göçlerle şekillenen toplumsal miras nasıl bir üniter devlet içinde bir arada yaşatılabilir? Hem tarihsel derinlik, hem de çağdaş devlet anlayışı temelinde verilebilir.

1. Anadolu’nun Kadim Halkları ve Uygarlıkları Anadolu, tarih boyunca Hititler, Frigler, Urartular, Lidyalılar, Roma, Bizans gibi uygarlıklara ev sahipliği yapmış, ardından da Selçuklu ve Osmanlı üzerinden Türk-İslam medeniyetiyle yoğrulmuştur. Bu topraklarda Ermeni, Rum, Süryani, Kürt, Arap, Yahudi, Çerkez, Boşnak, Laz, Gürcü, Türk gibi çok sayıda halk birlikte yaşamıştır. Halkları birleştirici kaynaştırıcı bir güç bulunmaktadır Ayrıştırarak susturarak gelişme kaynaştırma ortak kültür yaşam biçimi kurulabilir mi? Elbette kurulamaz. Bu yapı, Türkiye’nin zenginliği ve tarihsel çokluğudur. Ancak bu çokluk; dağınıklık değil, bir birlik içinde anlam kazandığında değerlidir.

2. Göçler ve Sınırların Değişimi: Orta Asya'dan gelen Türk göçleri ile Anadolu Türkleşmiş ve İslamlaşmıştır ve 20. yüzyıllarda Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu'dan büyük göçler olmuştur. Osmanlı'nın dağılmasıyla Anadolu son sığınak olmuştur. Bu da Türkiye’de millî bir kimlik inşasını zorunlu kılmıştır.

3. Türkiye Cumhuriyeti’nin Üniter Yapısı Üniter yapı: Tüm ülke tek bir yasaya, tek bir merkezi otoriteye ve bölünmemiş bir egemenliğe tabidir. Bu yapı etnik ya da bölgesel özerklik tanımaz; ama tüm yurttaşlara eşit haklar verilmesini esas alır. Üniter yapının amacı, ülke bütünlüğünü korumaktır. Ancak bunu baskı ile değil, adil katılım ve eşitlik üzerinden yapmak gerekir.

4. Peki Üniter Yapının Devamı Nasıl Sağlanır?

a. Demokratik Eşitlik: Etnik köken, inanç, dil farkı gözetmeksizin hukuki ve fiili eşitlik sağlanmalıdır. Devlet; hiçbir gruba imtiyaz tanımadığı gibi, kimseyi ötekileştirmemelidir.

b. Kültürel Çoğulculuk Üniter devlet içinde de kültürel farklılıklar yaşatılabilir. Kürtçe, Zazaca, Lazca, Arapça gibi dillerin kamusal toplumsal görünürlüğü yasaya aykırı değildir. Devletin, bu farklılıkları tehdit değil, kültürel zenginlik olarak görmesi gerekir.

c. Katılımcı Temsil: Farklı toplumsal grupların yerel yönetimlerde, mecliste, sivil toplumda adil temsili sağlanmalıdır. Böylece "biz de bu ülkenin sahibiyiz" duygusu güçlenir.

d. Adil Bölgesel Kalkınma: Doğu-Batı, Kuzey-Güney gibi bölgeler arası ekonomik uçurumlar azaltılmalı. Geri kalmış bölgeler yatırım, eğitim ve altyapı bakımından desteklenmelidir.

5. Özetle – Üniter Yapı Nasıl Yaşatılır? Üniter devlet, baskıcı bir tek tipleştirme değil; eşitliğe dayalı ortak yaşam projesi haline getirildiğinde kalıcı olur. Temel Formül: “Tek bayrak, tek vatan, tek devlet; tek resmi dilli bir yurttaşlık.” Manifesto Biçiminde Telaffuz Önerisi: Türkiye Cumhuriyeti, bin yıllık ortak tarihin ve çok kültürlü Anadolu mirasının taşıyıcısıdır. Bu coğrafyada yaşayan her kimlik, bu ülkenin asli unsurudur. Üniter yapı, bu çeşitliliğin hukuk zemininde birlikte yaşamasını mümkün kılmalıdır. Eşitlik, adalet ve özgürlük ilkeleriyle yürütülen bir ortak yaşam; Türkiye’yi bölmez, güçlendirir..

Kocatepe’den selamlar

İbrahim AYAN