Her konuda olduğu gibi KKTC’nin tanınması konusunda da politikasızlığımız ortaya çıktı
KIBRIS’TA NELER OLUYOR?
Her konuda olduğu gibi KKTC’nin tanınması konusunda da politikasızlığımız ortaya çıktı. Gelen gideni aratır misali yeni Dışişleri bakanımızda bu konuda sınıfta kaldı. Şöyle geriye doğru baktığımızda neler oldu, bize neler vad edildi gözden geçirmemiz gerek. Tarihten ders almazsak hep yayan kalırız.
2002-2004 arası Annan Planı propagandası yapılırken "bu, son federasyon denemesi olacak. Rumlar yine reddederse tanınma yoluna çıkılacak" denmişti.
24 Nisan 2004'de yapılan referandumda Rumlar federasyona HAYIR dedi. Ama teslim Planına EVET dememiz için Türkiye’ye ve halkımıza sahte vaatler veren BM, ABD, AB sözünü tutmayarak ambargoları kaldırmadı, Türkiye'nin AB yolunu açmadı. Ne yazık ki tanınma yoluna da çıkılmadı.
Türkiye-KKTC yine uysal çocuk oldu ve Rumların reddettiği federasyon için görüşmeler 2017'ye kadar sürdürüldü. Böylece 13 yıl daha kaybettik .
Onca yeni taviz verilmesine karşın, 2017'de Crans Montana'da Rumlar yine federal ortaklığa HAYIR dedi.
Ama TANINMA YOLUNA yine çıkılmadı.
Sahtekâr Batı, yine ambargoları kaldırmadı ve "görüşmelerin devamı için" baskıya devam etti
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM
Nihayet 2021'de tarihi bir karar alınarak, KKTC'nin ilan edildiği 1983'den beri istediğimiz, savunduğumuz "İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM" tezine geçildi.
Cenevre'de yapılan gayrı resmi 5+1 konferansında "egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz BM Güvenlik Konseyi’nin alacağı bir kararla teyit edilmeden bir daha resmi çözüm müzakerelerine başlanmayacağı" 6 maddelik öneri paketi halinde yeni Türk milli politikası olarak BM'ye bildirildi.
CB Erdoğan 2022 ve 2023 Eylül aylarında, 77. ve 78. BM Genel Kurullarında tüm Dünya’ya KKTC'Yİ tanımaları çağrısı yaptı.
2023 Nisan ayı ile Temmuz aylarında KKTC’ye yaptığı ziyaretlerde de "KKTC tanınmadan görüşmeler başlayamaz "dedi ve tanınma yoluna çıkıldı.
Türkiye'nin yoğun çabaları sonucu KKTC, ilk defa Anayasal ismiyle Türk Devletleri Teşkilatı'nın gözlemci üyeliğine kabul edildi. Rum yönetimi ve destekçisi BM, ABD, AB, İngiltere, tam üyeliği ve tanınmayı önlemek için kardeş ülkelere büyük vaatler, baskılar, şantajlar, tehditler yaptılar.
Kısmen başarılı oldular ama paniklediler.
tanınmayı önlemenin tek yolunun federasyon görüşmelerini bir an önce yeniden başlatıp bizi masaya bağlamak olduğunu değerlendirdiler. Bunu kabul ettirmek için Türkiye’ye baskıya/vaatlere başladılar.
Burada unuttuğumuz bir AB klasiği vardı. İkiyüzlülük. Nasıl mı?
Avrupa Birliği'nin (Kıbrıs konusundaki) tutumu çok net şekilde belirlenmiştir. Bu tutum kısa bir zaman önce Avrupa Konseyi'nin nisan ayındaki
Sonuç bildirgesinde ve önerdiğimiz stratejide de ifade edilmiştir. Yani Kıbrıs’ta iki devletli çözüm yok kardeşim. Bu, ‘Siz Rumların azınlığı olacaksınız’ bildirisidir. Yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti falan yoktur, Rumların hâkim olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nde azınlık haklarıyla var olacaksınız. Tek devlet Rum kontrolünde, siz de azınlık olarak hakkınıza sahip olacaksınız. Avrupa'nın Kıbrıs meselesi budur ve son ilan ettikleri de budur ve bu devam ediyor.
Avrupa Birliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ve Türkiye'yi Kıbrıs uyuşmazlığından yönelmiş oldukları egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm hedefinden ve Kuzey Kıbrıs Türk cumhuriyeti' resmen tanınması talebinden vazgeçirme kararlılığı içinde ellerindeki kozları
Türkiye'ye karşı kullanma kararlılığı içinde görünmektedir diyor.
Çok doğru, yani bizim Avrupa Birliği ile değil Kıbrıs meselesini herhangi bir konuyu çözmemiz mümkün değil. Ayrıca Avrupa Birliği Kıbrıs meselesinin de tarafı değil. Kıbrıs meselesinin üç tarafı var; İngiltere, Yunanistan, Türkiye. Ama gel de bunu anlatacak siyasi yok galiba.
ÖZEL TEMSİLCİ İSTEDİLER
BM Genel Sekreterinin bir özel temsilci atamasını ve federasyon görüşmelerinin 2017’de kaldığı yerden devam etmesini kabul etmemizi istemekteydiler.
Ne yazık ki kısmen başarılı oldular. Türkiye-KKTC, bazı şartlarla bu dayatmalarını kabul etti.
1- Atanacak kişi BM Güvenlik Konseyi’ne bağlı özel temsilci ( special representative) olmayacak. BM Genel Sekreterinin şahsi elçisi ( personal envoy) olacak ve Güvenlik Konseyi’ne değil BM Genel Sekreteri'ne karşı sorumlu olacak. ( Sanki Genel Sekreter de Güvenlik Konseyi’ne bağlı değilmiş gibi...)
2- Atanacak kişinin görev süresi sadece 6 ay olacak ve bu süre uzatılmayacak.
3- Atanacak kişinin yetkisi federasyon görüşmelerini başlatmak değil, sadece resmi çözüm görüşmelerinin başlaması için zemin olup olmadığını araştırmak olacak.
Türkiye-KKTC, bu şartlar dahilinde Kolombiyalı diplomat HOLGUİN CUELLAR'ın, BM Genel Sekreteri Guterres'in şahsi temsilcisi olarak atanmasını kabul etti.
BAŞIMIZA İŞ AÇACAK
Kanımca bu açılım, başımıza dertler açacak ve KKTC'nin tanınmasını engelleyecek gereksiz bir adımdır. Rum eski Dışişleri Bakanı Rolandis'in ifadesiyle Rumlar bugüne dek 17 çözüm planını reddetti.
55 yıldır süren görüşme sürecinde egemen eşitliğe ve eşit statüye dayalı bir ortaklık çözümü istemediklerini, tam aksi tüm adaya hakim olmak istediklerini ve Türk Halkını kendilerinin yöneteceği bir AZINLIK olarak gördüklerini defalarca kanıtladılar. Eşit kurucu ortaklığa dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti'ni bunun için yıktılar. BM Genel Sekreteri bile iki taraf arasında çözüm zemini olmadığını raporlarında yazdı.
Özetle iki taraf arasında hiçbir ortak zemin olmadığı son 50-60 yılda defalarca kanıtlandı.
Buna karşın hala ÇÖZÜM ZEMİNİ olup olmadığını araştırmak için bir temsilci atanmasını ve 6 ay bunun için çalışmasını kabul etmek, bence çok gereksizdi.
Bu bize en iyimser tahminle 6 ay daha kaybettirecek.
Tabii 6 ay sonra yine baskı tehdit ve vaatlerle bir 6 ay daha uzatmayı dayatmazlarsa....
Bence Bayan Cuellar 6 ay uğraşacak ama bir sonuç elde edemeyecek ve 6 ay sonra çeşitli vaatlerle birlikte görev süresinin 6 ay daha uzatılması talep edilecek.
Bu uzatmalar, "federasyoncular iktidara gelecek ve görüşmeleri o zaman başlatacaklar umuduyla" seçimlere kadar sürdürülebilir, göreceğiz. Biraz da Rum basınına bakalım.
İSKOÇYA MODELİ
Rum basınına göre, Annan planının mimarı olan İngiltere, İSKOÇYA modeli temelinde yeni bir plan hazırlıyor. Bilindiği gibi İSKOÇYA, Britanya Birleşik Krallığı içinde kendi hükümeti, Meclisi ve geniş özerkliği olan, hatta ayrılma hakkını da içeren self-determinasyon hakkına sahip bir otonom bölge. Belli ki bize de "Kıbrıs Cumhuriyeti içinde geniş özerkliği olan otonom bir sözde devletçik" önerilecek.
Annan Planı'nda da böyleydi...
Rumlara da korku verilerek " yine reddederseniz KKTC tanınacak veya varlığı kabul edilecek (acknowledge) ambargolar kalkacak" denecek.. diye yazıyor. Bizce bu kabul edilemez. Çünkü, bu, bağımsız egemen KKTC’nin ortadan kalkması ve en önemlisi "çözüm oldu" denerek Türk askerinin adadan çıkarılması, Kıbrıs’ın ve Mavi Vatan'ın kaybedilmesi demek.
O nedenle, KKTC TANINMADAN ve egemen eşitliğimiz ile eşit uluslararası statümüz kabul edilmeden yeniden böyle bir süreç içine girmemiz büyük yanlış olmuştur.
Oysa TANINMA olmadan ve egemen eşitliğimiz ile eşit uluslararası statümüz kabul edilmeden yeni bir müzakere sürecine kapı açacak önerilerin kabul edilmeyeceği yönünde onlarca açıklama yapılmıştı.
Gerçi bu süreç, resmi çözüm müzakeresi değil, "ortak zemin arama çalışmasıdır" ama bir kez bu kapana girildikten sonra, uzlaşmaz görülmemek için çıkmanın mümkün olmadığı, baskı tehdit, şantaj ve vaatlerle süreç içinde tutulmak isteneceğimiz geçmiş tecrübelerle sabittir.
Cueller, Gali, Annan Planlarında ve Crans Montana sürecinde hep böyle olmuştu...
Dilerim bu kez yanılmış olurum ve 6 ay sonra BM temsilcisinin görevi uzatılmaz...
Dilerim bu süre içinde KKTC’NİN TANINMASI çabaları daha da yoğunlaşarak sürer
Hiçbir BM/İngiliz/ABD/AB planı görüşülmez... saygılarımla
İbrahim AYAN