Beklenen oldu ve PKK kendini feshettiğini duyurdu. 5-7 Mayıs’ta “güvenlik

Bunlardan Haberiniz Var mı?

Beklenen oldu ve PKK kendini feshettiğini duyurdu. 5-7 Mayıs’ta “güvenlik nedeniyle” iki farklı alanda kongresini gerçekleştiren örgüt, aldığı kararları kamuoyuyla paylaştığı 12 Mayıs tarihli açıklamasında, “PKK 12. Kongresi, pratikleşme süreci Önder Apo tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere PKK’nin örgütsel yapısının feshedilmesi ve silahlı mücadele yöntemini sonlandırması kararlarını alarak PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” dedi.

Böylece Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Fis köyündeki bir evde Abdullah Öcalan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Sakine Cansız ve ölümü kongrede doğrulanan Ali Haydar Kaytan’ın da aralarında olduğu 21 kişi tarafından kurulan PKK, aradan geçen 47 yılın ardından Mayıs 2025’te tarih sahnesinden çekildi. Mi?

İlk katliamlarında “1915 öncesinde MÜSLÜMANLARI KATLEDEN Ermenilerle mücadele eden köyleri seçme nedenini sorun!.”

PKK Kürt değil, bir Ermeni terör örgütüdür. PKK sadece Türk düşmanı değil, aynı zamanda Kürt düşmanıdır. Ermeniler içinde Pakrudiniler vardır.

DEM’li Sezai Temelli, “Türkiye’nin en verimli toprakları burası. Buralar vaat edilmiş topraklar” diye meydan okurken, bir Pakrudini Ermenisi kimliğiyle konuşmuyor muydu?

Gene DEM Partili Tülay Hatinoğulları, “İmralı kapıları açılmazsa her yer Gazze olacak” diyerek T.C. Devletini tehdit ederken, kullanılan dilin Netanyahu’dan farkı var mıydı?

PKK kuruldu. Asala yok oldu. Ne büyük bir tesadüf(!)..(1)

Diyarbakır Barosu’ndan iki avukat, Kürt diasporası adına Lozan Antlaşması’nın iptali için Danıştay’da dava açtı. Aynı konuda bir başvuru yurt dışından da yapıldı ve Birleşmiş Milletler tarafından işleme alındı. Fakat bu son derece önemli gelişme, medyada tek bir satır yer bulamadı. Türkiye’nin temeli olan Lozan’ı hedef alan bu girişim, halktan bilinçli olarak saklanıyor.

PYD Ordulaşıyor, ABD Destekliyor. KCK, PYD ve alt yapıları silah bırakmıyor çünkü bırakmaları demek, geçmişteki karanlık saldırıların aydınlatılması anlamına geliyor. Bu yapıların arkasında ABD var. Hava savunma sistemlerinden drone teknolojisine kadar bir “ordu” kuruldu. Artık bu gruplar, Suriye'nin kuzeyinde devlet gibi hareket ediyor. Silah bırakmaları belki bir PR çalışması olur ama gerçeklikten uzak.

PKK’nın etkisinin kırıldığı söylenen dönemde, Arap nüfusunun Türkiye’ye yoğun şekilde yerleştirilmesinin nedenleri netleşmeye başladı. Ümit Özdağ bu durumu dile getirdiğinde hemen “ırkçılık” suçlamasıyla karşılaştı. Ardından Cumhurbaşkanına hakaret ve Kayseri olayları bahane edilerek Silivri cezaevinde tutuklu. Ancak bugün, Kürtlerin hakları üzerinden başlayan tartışmalar, Arap hakları ve Arapçanın resmi statüsü gibi konularla genişletiliyor. Hatay’da ise tablo vahim: Türkler artık azınlığa düşmek üzere. Şirketlerin büyük kısmı Araplara geçmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim öncesinde, “Biz olmazsak Öcalan’ı serbest bırakırlar” dedi. Süleyman Soylu ise, “Karayılan’ı yakalayamazsak yüzümüze tükürün” diyerek meydan okudu. “Açılım yok” denildi. “Kıbrıs satılmayacak”, “Mavi Vatan’dan taviz verilmeyecek”, “Suriyelilere ev yapılıyor, geri dönecekler” gibi vaatlerle seçime gidildi. Seçim sonrası harcanan paralar gündeme gelince bir o kadar daha harcayacaklarını beyan ettiler.

Ama gerçekler farklıydı. Açılım sürecini başlatan da, sürdüren de aynı zihniyetti. CHP yapsa kıyamet kopardı belki, ama iktidar yaptığında ses çıkarılmadı. Bu çifte standart, siyasi ironi değil midir?

Mavi Vatan Gitti, Sondaj Başkalarına Kaldı. Ama Gabar’da petrol ve Karadeniz’ de yeni gaz yatakları keşfedildi ama Mazot ile benzin 48 tl’nin üstünde

Mavi Vatan çoktan sahipsiz kaldı. Türkiye’nin sondaj gemileri Somali’ye ve Karadeniz’e gönderildi. 5: Parsel’de Katar ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi sondaj yapıyor. Yunanistan’ın “ilişkilerimiz iyi” açıklamalarının arkasında, karşılıksız verilen tavizler var.

Dünya Türkiye’yi Çoktan Parçaladı Bile, Rusya-Ukrayna savaşında ateşkes girişimlerinde ne Putin ne Trump yer aldı. Türkiye’de ise bu diplomatik temaslar saatlerce başarı olarak anlatıldı. Ancak dünya medyasında esamesi okunmadı bile. Gerçekte bu girişimler, Türkiye’nin değil, sadece jeopolitik konumunun getirdiği zorunluluktur.

ABD, Yunanistan’a F-35 veriyor. Adalar silahlandırılıyor. Erdoğan’ın “dostum” dediği Trump, parasını ödediğimiz uçakları Türkiye’ye vermedi. Ve bu durum artık gündemde bile değil. Almanya’dan da uçak alamıyoruz.

NATO ve AB haritalarında Türkiye’nin sınırları defalarca yanlış çiziliyor. Türkiye tepki gösteriyor, özür dileniyor gibi yapılıyor. Ama dünya çoktan “bölünmüş Türkiye haritası”na göre plan yapıyor. Biz hâlâ “terörü bitirdik” diye seviniyoruz. Ama drone ile askerlerimiz şehit oluyor.

Gıda, Lira, Etki: Çöküş Sessiz İlerliyor. Tarım ve hayvancılık çöküşte. Gıda fiyatları kontrolden çıktı. Enflasyon önlenemez hale geldi. Türk Lirası ise tarihinin en değersiz dönemini yaşıyor. Buna rağmen ekonomik bağımsızlıkla övünmeye devam ediliyor. Devlet taban fiyat açıklıyor ama takan yok.

El-Şara ve İslam Projesi Başkalarına Geçti. Türkiye'nin etkisi artık zayıf. El-Şara gibi bölgelerde etkinlik Suudi Arabistan’a devredildi. Batı'nın “ılımlı İslam” projesi artık onlara emanet edildi. Trump, Suudi Arabistan’a kadar gitti ama İstanbul’a uğramadı. Küresel güçler, artık Erdoğan’ın yerine Arap dünyasıyla iş tutuyor. Emevi camiinde sadece namaz kılıyoruz. Suriye’nin kuzeyinde bir PYD devleti oluşuyor biz bakıyoruz.

İsrail ise Şam içinde operasyonlar yapıyor. Türkiye “İsrail’le savaşmak istemiyoruz” diyerek geri çekiliyor. Filistin’e destek isteyen halkın ellerinde kalan bayraklar, meydanlarda yönsüzce dalgalanıyor.

Partiler, Oy; Halk, Sessizlikte, Partiler hâlâ reklam, taban ve oy derdinde. Gerçek bir muhalefet hâlâ yok. Azınlık oyları için 30 yıldır projelere göz yuman liderler, bugün de aynı tutumu sürdürüyor. Sözde farklı çizgideki partilerle farklı kesimler yönlendirilerek, tek elden yürütülen bir plan uygulanıyor. Dindarlar, milliyetçiler, Atatürkçüler… Hepsi ayrı ayrı hedef alınıyor ama yön aynı.

Türkiye’de asgari ücret, tarihin hiçbir döneminde bir kişinin insanca yaşayabilmesi için yeterli olmadı. Geçim, her zaman bir mücadeleydi. Ama bugün bu yetersizliğe bir de asgari ücreti fersah fersah aşan kira bedelleri eklendi. Artık bir kişi, eğer kendine ait bir evi, yatırımı ya da ek geliri yoksa başını sokacak bir yer bulamıyor. Bulsa bile fahiş kira zamları nedeniyle orada kalması neredeyse imkânsız hale geliyor.

Ama en trajik olanı, bu derinleşen ekonomik buhrana rağmen toplumun üzerinde adeta bir ölü toprağı serilmiş gibi. Sanki olan biten her şey normalmiş gibi bir kabulleniş var. Oysa bu kabullenişin altında yatan şey, sessiz bir çöküş.

Çocuğuna mama alamadığı için canına kıyan insanlar var bu ülkede. Üç kuruş maaşa, uzun vardiyalarla, ağır koşullarda çalışan milyonlarca kişi, sadece bedenlerini değil, ruhlarını da tüketiyor. Ne ailelerine zaman ayırabiliyorlar ne de hayatlarını inşa edebiliyorlar. Ayırabilseler bile yorgun, stresli, tükenmiş bir bedenle ne kadar mümkün olabilir ki? Baba peynir bize küstü mü diyen çocuklar çoğalıyor ama siyasilerin umurunda mı?

İşin ilginç yanı, bu toprakların asli sahibi insanı barınamaz hale gelirken, dışarıdan gelenlerin bir şekilde her yere yerleşebiliyor ve asli unsura sizi bu topraklardan çıkaracağız tehdidinde bulunabiliyor.

.Bu nasıl mümkün oluyor? Nasıl oluyor da, vatandaş evini kaybederken, onlar yaşam alanlarını genişletiyor? Durun bir dakika! Belki de asıl sorun tam da burada yatıyor…Bu mesele sadece ekonomik bir çöküş değil. Aynı zamanda bir düzenin, hatta bir planın sonucu olabilir mi...

Sonuç: Kurtuluş Savaşı Zihinde Başlayacak, görünen o ki, bu millet bir kurtuluş savaşını daha vermek zorunda kalacak. Ama bu kez düşman tanklarla gelmeyecek. Tehlike; ekonomiyle, nüfus mühendisliğiyle, kültürel kimliksizleşmeyle gelecek. Bu mücadele; sandıkta, medyada, sokakta ve en önemlisi zihinlerde verilecek. Çünkü bu sefer savaş; görünmeyen, gösterilmeyen ve anlatılmayan bir işgal karşısında yürütülecek.

Kaynaklar . 1-Z.Engin Uçar CIA Pençesinde 2. Açılım 15 Mayıs 2025

2-Bülent Dündar Gerçek gündem yazısı İbrahim Ayan