Ayrılıkçı kanlı terör hareketi PKK’nin önderi Abdullah Öcalan,27 Şubat 2025

İKİNCİ AÇILIMDA KÜRT KÖYLÜSÜNE NE VAR?

Ayrılıkçı kanlı terör hareketi PKK’nin önderi Abdullah Öcalan,27 Şubat 2025 tarihinde “PKK’nın Silah Bırakması “doğrultusunda çağrı yaptı.

Türkiye’nin on binlerce can kaybına ve Doğu ve Güneydoğu’da yüzlerce yerleşim yerlerinin boşalmasına ve milyarlarca paramızın harcanması ve insanların göçmesine neden oldu. Özellikle Türkler yanında Kürt vatandaşlarımızın ölümüne sebep olan bu örgüt nasıl oluyor da Kürtlerin temsilcisi oluyor.

Çağrının Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında nasıl bir gelişmeye neden olacağını kestirmek şimdilik olası gibi gözükmüyor.

Öcalan’ın yaptığı çağrının arka temelinde, en azından klasik ulus-devlet yaklaşımı yerine, yerelden yönetilen özerk bölgeler kurulması olduğu anlaşılıyor. Bir nevi federasyon.

Bir başka deyişle, Kürt Sorununun çözümü olarak PKK, federasyon ya da bağımsız bir devlet yerine yerel yönetimleri özerkleştirilmesi yaklaşımını gündeme getiriyor.

Yerel özerkliğin yanı sıra iki konunun da gündeme gelmesi beklenmekte.

Bunlardan birisi; “Resmi dil ve anadilde eğitim” konusu, ikincisi de; T.C. anayasasın da ifade edilen yurttaşlık tanımıdır. Burada bir parantez açalım: Kaynak Yayınları tarafından 2009 yılında 6. Baskısı yayınlanan “Abdullah Öcalan ile Görüşmeler” kitabının 49-120-152’nci sayfalarında Doğu Perinçek,(Erdoğan ve Bahçeli’nin ortağı) Öcalan’a soruyor;
*Kürtçeyi mi yoksa Türkçeyi mi daha iyi biliyorsunuz?
Öcalan; “Ne Kürtçesi, ben rüyamı bile Türkçe görüyorum. Türkçe meramımı daha iyi dile getireceğime inancım tamdır. Haliyle Türkçemiz kuvvetlidir.
Ben tamamen Türkçe düşünme ve eylem gücümü geliştiriyorum. Kürtçe ise ikinci planda kalan eylem ve düşünce gücüdür. Hatta şunu söyleyebilirim;
Birinci zarf Türkçe, ikinci zarf Kürtçedir. Hemen belirteyim ki, önce Kürtçenin kurtuluşu için çaba harcayanlar var. Bu benim düşüncemde yoktur.
Bağımsızlık sağlandıktan sonra bile, uzun süre bağımsızlığı Türkçe ile icra edeceğiz.

Tunceli Üniversitesi’nde Kürtçe öğretilen bölüme 3 yılın sonunda giden öğrenci kalmamıştır. O zaman bunların ısrarı niye? Van’da açılan kurslara gidenlerin neredeyse yok denecek seviyede olduğu ve çoğunun kapandığını biliyoruz. Açılımı yapanların yüzbinlerce Kürt vatandaş ile Türk vatandaşın evliliklerinin ne olacağını düşünen var mı?

Bu kapsamda, önceki başbakanlardan AKP’li Binali Yıldırım, İzmir'de Hukuki Araştırmalar Derneği'nce düzenlenen Yeni Anayasa buluşmaları programında Anayasa’nın 66. Maddesindeki yurttaşlık tanımının değiştirilmesi gerektiğini savunmuştu.

İşin ilginci, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl de, TV100 kanalında yaptığı açıklamada: Açılım süreci ile ilgili AKP Bingöl Milletvekilleri Feyzi Berdibek'ten tartışmalı bir açıklama geldi. Bingöl İl Başkanlığı'nın düzenlediği iftar programına katılan Berdibek şu ifadeleri kullandı:

"Abdullah Öcalan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde DEM Grup Toplantısında konuşmanı yap. Türkiye Büyük Millet Meclisi. Burada ince bir detay var. Türk Meclisi değil, Türkiye Meclisi, milletlerden oluşan bir Meclis” Ne AKP’den ne de Devlet Bahçeli’den bir açıklama gelmedi.

DEM’lilere gelince eş başkanlardan Hatipoğulları Kürtçe eğitim dili olmalıdır diye yırtınıyor; ama dünyada böyle bir uygulamanın olmadığını bildiği ve yukarıda yazdığımız gerçekleri gördüğü halde. Direne direne kazanmaktan bahsediyor; ama diğer siyasilerden çıt yok. ABD ve AB ülkelerinde azınlıklara böyle haklar tanınmadığı halde yapmasının arkasındaki sebepleri bir türlü açıklamaktan kaçınıyor. (Türkiye’de Kürt vatandaşlarımız ikinci sınıf değil ki Cumhurbaşkanına kadar ulaşabiliyor.)

Kürt Sorunu bir kültürel ya da milliyet sorunu değil, doğrudan ekonomi-politik bir sorundur. Bir alt yapı sorunudur. “Kürtçülük sorununun var olduğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da toprak mülkiyeti, aşiret örgütlenmesi altında toprak ağalarının denetimindedir. Ağalara ait topraklarda yoksul Kürt köylüsü, yarı aç, yarı tok varlığını sürdürmeye çalışır. Seçimlerde beyler meclise gider. Milletvekilleri, belediye başkanları, genellikle ya toprak ağaları ya da yakınlarıdır.(1)

Kürt köylülerinin kimileri de toprağa bağlı olmaksızın hayvancılık yaparlar. Ancak bunların bir kesimi, güvenlik nedeniyle hayvancılığı bırakmak zorunda kalmıştır.

Kentlere gelen yığınlar, sanayi ve hizmet sektörünün yeterince gelişememesi nedeniyle işsizdir. Bölgede eğitim ve sağlık hizmetleri de talebi karşılamaktan uzaktır. Diğer yandan sömürüye açık Mevsimlik Tarım İşçilerinin sorunun da topraksızlık ya da çok az topraklılıktan kaynaklandığı unutulmamalıdır. Bu durumda çözüm, bölgedeki feodal yapıyı tasfiye edecek olan ve temelinde “Toprak Reformu”nu kapsayan “Bölgesel Kalkınma Planı”ndan geçmektedir.(2)

Toprak Reformu’nun ilk aşaması, elbette topraksız ya da az topraklı köylülerin yeter genişlikte topraklandırılmasıdır. Aslında T.C. Anayasası’nın 44. maddesi bunu zorunlu kılmaktadır.

Toprak Reformu salt toprak dağıtımını içermemelidir. Aksi durumda dağıtılan topraklar yeniden güçlülerin eline geçecektir. Bunu engellemek için Toprak Reformu'nun, tarım işletmelerinin kooperatif örgütlenmesiyle ele alınması şarttır. Burada girdilerin temininden başlayarak çıktıların pazarlanmasına değin kooperatifler temel alınmalıdır.”

Kısaca sorun, Toprak Reformu’nun gerçekleştirilememesidir, Bölgede yoksul köylüye örgütlenmede başarılı olamamamız, fabrikalar kurarak işçi sınıfının düzeyini yükseltemememizdir.

Sonuçta bölge emekçilerinin kendileri yerine feodal beyleri meclise gönderen bir yapı söz konusudur. Bu nedenle mecliste grubu olan partilerin konunun ekonomi-politik yanının dile getirmeleri olası olmayacaktı(r).

Kaynaklar:

1- Mustafa Kaymakçı Punto-12, 8 Mart 2025

2- Mustafa Kaymakçı Punto 12, 8 Mart 2025

İbrahim AYAN