Kudüs önüne ulaştılar. Kuşatma 4 gün sürdü. Dindar savaşçılar Müslüman halkın
DÜNDEN BUGÜNE AVRUPA’DA DEĞİŞEN NE? 3
Kudüs önüne ulaştılar. Kuşatma 4 gün sürdü. Dindar savaşçılar Müslüman halkın üzerine çullandılar ve sulh tanrısı adına 70 bin canı, yâni Kudüs’ün kadın, çocuk dâhil tüm Müslüman halkın kılıçtan geçirdiler.
Daha Ömer Camii’ne sığınmış olan 10 bin Müslüman da boğazlamaktan kurtulamadı. Ayrıca pek çok mutezil sayılan Hıristiyan’da katledildi. Kutsal şehirdeki katliam 8 gün sürdü. Fuller: “İkinci Kudüs katliâmı bir ani tehevvür neticesinde vuku bulmadı. Bu, önceden düşünülüp hazırlanmış bir plana göre uygulandı ve büyük bir vahşet eseri oldu. Çocuklar, bağışlanmaları için yalvarmasını bile bilmeyen, henüz konuşmaya bile bilmeyen, başlamamış çocuklar, zayıflıkları, kahraman bir savaşçının darbeleri karşısında umumiyetle bağışlanma sebebi olan kadınlar, boğazlandı.” der. Kudüs ilk defa Hz. Ömer tarafından 7. yüzyılda Hıristiyanlardan alınmış, ikinci defa da Salahaddin Eyyûbi tarafından 12 yüzyılda Hıristiyanlardan istirdad edilmişti. Müslümanları barbarlıkla itham edenler, bu iki fâtihin mağluplara karşı asil ve müsamahalı davranışlarıyla dindar Godefroy'mn davranışım kıyaslasınlar. Ne kadar feci bir zıddiyet!
Michaud: “Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman Hıristiyanlara hiçbir zarar vermedi. Haçlılar ise şehri ellerine geçirdi, zaman hiçbir merhamet göstermeden Müslümanları katlettiler, Yahudileri yaktılar” der.
Rahip Anquetil ise bu Haçlılardan bahsederken: “Onları suçlayacak kötü bir cürüm, haydutluk, utanç verici bir hareketi görülmemiştir.” diyebilir! Âlim ve dini bir yazar, rahip Broglie, Hz. Ömer ve seleflerinden sitayişle bahseder ve:
Tancrede tarafından sopalandı. Kilise her yeni sefer için halkı coşturmak, onların dinî macera hislerini tahrik ederek, harekete geçirme kudretini hâiz hatipler kullanmak zorunda kaldı,
Prensler, sefere katılmak istemeyenlerden “Selâhaddin" adıyla, bir vergi (rusûm) alıyor, topraklarını gasp edip iş yerlerini sattırıyordu. Venedik, Hıristiyan olduğu halde, haçlıları gemileriyle bedâvâ taşımak istemiyor, filosunu bu hizmete tahsis etmeden önce, o devir için çok yüksek bir ücret talebinde bulunduğu gibi, elde edilecek ganimetten de hisse almakta direniyordu. Bu masrafları karşılamak için derebeyi yağmacılığına girişmek veya çok pahalıya mal olan istikrazlarda bulunmak gerekiyordu.. 7. Louis’nin vicdan işleriyle görevli müşavir papazı, günahından arınabilmesi için, silaha sarılmasını ve Türklere karşı bir Haçlı Seferine katılmasını öğütlemişti. Paskalya günü (1147) Vezelay’da Aziz Bernard halkı Türklere karşı kutsal savaşa katılmaya davet ederken, taçlı yobaz 7. Louis gelip önünde yere kapandı ve onun ellerinden Haçlılık alâmeti olan istavrozu aldı.
İlâhi mütârekeye rağmen derebeyler arasında mahalli meseleler, anlaşmazlıklar sürüyor, Hospitalier ve Templier arasındaki rekabet, yeni bir dindarlar ordusunun kurulmasını güçleştiriyordu..
Ayasofya'nın sanatta iftihar vesilesi olan şaheser “Meryem Ana mihrabı" paramparça edildiği gibi, kürsüyü örten kutsal örtüsü de parçalandı. Haçlılar, Azizleri temsil eden masalar üzerinde barbut oynadıkları gibi kilisenin kutsal çanaklarıyla içki içerek sarhoş oldular. Atlarını ve katırlarını kilisenin içinde dolaştırdılar. Genç bir fahişe, patriğin kürsüsüne kurularak müstehcen bir şarkı söyledikten sonra, haçlılar önünde raks etti. İstanbul 1204'ün 12 Nisanında “İsa'nın askerleri" idaresine böyle düştü ”
Haçlılar her şeyi yağma ediyorlardı. Kitaplar hariç. Kitapları yağmalamamaları, bunların nazarlarında bir değer ifade etmemesindendi. Bu kıymetli yazma eserler için: “Bunlar Yunancadır, okunmaz" diyorlar ve yakıyorlardı. Nazarlarında en değerli eşya, kutsal eşyanın muhafaza olunduğu çekmeceler, kutsal eşya ve hâtıralardı, Pierre L'Ermite'in binmiş olduğu katırın kıllarını yolarak bunları “Kutsal Hâtıra" olarak muhafaza etmeleri bu yağmacılar güruhunun çarpık anlayışları hakkında bir fikir verir.
“Neuilly rahibi Foulque (1150? - 1202) Paris'in Champeaux denilen meydanında 4. Haçlı Seferi için vaaz ediyordu. Orada murabahacılar, fahişeler, en büyük günahkârlar çırılçıplak soyunup ellerinde suçluları dövmek için kullanılan değneklerle onun ayaklarına kapanarak günahlarını sayıp döküyorlardı. Hastalar kendilerini onun önüne taşıtıyorlardı. Halk adım adım onu takip ediyor, cübbesinden parçalar kopararak aralarında paylaşıyor, bu parçacıkları kutsal hâtıra olarak saklıyorlardı. Foulque, Rişard tarafından alenen tahkir edilerek, kendisine emanet paraları zimmetine geçirmekle suçlandı. Bu hal kutsal savaşın teşvikçilerinin ne derece dürüst olduklarını gösteriyor.
En büyük eğlencelerinden biri Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemek.” İdi. Mills, Anna Kommen’in anlattıklarını doğrular, Haçlılar insan eti yerlerdi, der: “Antakya’da, Bohemond, birkaç Türk esirini boğazlattı, herkesin gözü önünde kızarttı, sonra «seyredenlere seslenerek iştahını tatmin etmek için geldiğini söyledi. Fransa kralı I. Philippe (1052- 1108)’in torunu” olan Bohemond (1055- 1111)’un vahşi hareketi, kendisi gibi bir yüksek saf mensubunun davranışına kıyasla, halk güruhunun neler yapabileceğini takdir hususunda bir fikir verebilir.
Haçlı hareketinin başlıca bir Fransız eseri olmasından iftihar duymuşa benzeyen Lavisse ve Luchaire bu hususa temas ederlerse de, vahşeti biraz kaydırırlar: “Pek çok vak’anüvisin tespit ettiği insan eti yemek olayları meydana geldi. Türk naaşlarıyla karınlarını doyuran Haçlılara rastlandı” derler ve Bohemond’un Türk esirlerini kızarttığını da zikrederler.
Antakya kuşatmasında Firuz isimli bir Ermeni, Türklere etmiş olduğu sadakat yemininden dönerek, müdafaa ve kumandanlığım üstlendiği kalenin burçlarından birinden gece, aşağıya ipler sarkıtarak Haçlıların şehre girmelerini sağladı. Haçlılar şehre dalınca 10.000 Türk’ü boğazladılar ve bütün camileri yaktılar.
Hâdiseye gözleriyle şâhit olan papaz Lemoine şunları yazar: Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarin paramparça ediyorlardı. Bu, Türk katliamı 12 Aralıkta meydana geldi. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler”. Godefroy’nın kumandasındaki Haçlı ordusunu teşkil eden şövalyelerden, rahiplerden, köylüden oluşma bu karışık gürûh, yola çıkışlarından 3 yıl sonra Kudüs önüne ulaştılar. Kuşatma 4 gün sürdü. Dindar savaşçılar, Müslüman halkın üzerine çullandılar ve sulh tanrısı adına 70 bin canı, yâni Kudüs’ün kadın, çocuk dâhil tüm Müslüman halkını kılıçtan geçirdiler.
Ömer Camiine sığınmış olan 10 bin Müslüman da boğazlanmaktan kurtulamadı. Ayrıca pek çok mutezil sayılan Hıristiyan da katledildi. Kutsal şehirdeki katliam 8 gün sürdü.
Fuller: “İkinci Kudüs katliamı bir ani tehevvür neticesinde vuku bulmadı. Bu, önceden düşünülüp hazırlanmış bir plâna göre uygulandı ve büyük bir vahşet eseri oldu. Çocuklar, bağışlanmaları için yalvarmasını bile bilmeyen, henüz konuşmaya başlamamış çocuklar, zayıflıkları, kahraman bir savaşçının darbeleri karşısında umumiyetle bağışlanma sebebi olan kadınlar boğazlandı.” der.
Kudüs ilk defa Hz. Ömer tarafından 7. yüzyılda Hıristiyanlardan alınmış, ikinci defa da Selahaddin Eyyûbi tarafından a yüzyılda Hıristiyanlardan istirdad edilmişti. Müslümanları barbarlıkla itham edenler, bu iki fâtihin mağluplara karşı asil Ye müsamahalı davranışlarıyla dindar Godefroy’nın" davranışını kıyaslasınlar. Ne kadar feci bir zıddiyet!
Michaud" “Hz. Ömer Kudüs’ü fethettiği zaman Hıristiyanlara hiçbir zarar vermedi. Haçlılar ise şehri ellerine geçirdikleri zaman hiçbir merhamet göstermeden Müslümanları katlettiler, Yahudileri yaktılar” der.
Rahip Anquetil ise bu Haçlılardan bahsederken: “Onları suçlayacak kötü bir cürüm, haydutluk, utanç verici bir hareketleri görülmemiştir.” diyebilir! Âlim ve dinî bir yazar, rahip Brogfe Hz. Ömer ve seleflerinden sitayişle bahseder ve: “Vakur, metin adil, kanaatkâr, kudretli ve savaştıkları imparator ve idarecilerden çok daha liyakatli hareket etmişlerdir.” der.
Daha sonra Arslan Yürekli Rişar (Richard) tarafından sevk ve idare edilen Haçlı Seferi, adâlet mefhumuyla bağdaştırılmayacak bir hareketle işe başladı. Kuvvetlerine teslim olmuş bulunan ve Richard tarafından hayatlarının bağışlanacağına söz verilmiş olan üç bin Müslüman katledildi. Bunun üzerine askerleri de her türlü kıtal ve yağma hareketine giriştiler. Ünlü tarihçi Mills, kendi hükümdarının bu adaletsiz davranışını şiddetle kınar: “Kanlı Rişar, silahtan tecrid edilmiş düşmanlarının boğazlanarak denize atılmalarını emretmiş, ancak hunharlıktan daha aşağılık bir tamah hırsıyla hareket ederek büyük fidye vererek kendilerini kurtarmak imkânına sahip kimseleri bu akibetten uzak tutmuştur,”
Hâlbuki hiçbir askerî sefer, bu kadar felâketli, böylesine iğrenç bir şekilde neticelenmemiştir. Ordu mevcutlarının ancak onda biri yuvalarına geri dönebiliyordu. İlk seferin 600.000 kişilik haçlısından sadece 60.000 kişi Kudüs'e ulaşabilmişti. VII. Louis, şerefsiz, şansız ve askersiz geri dönebilmişti. 150 bin kişilik ordusundan sadece 150 şövalyesi geri gelebilmişti. Bu kadar büyük insan kaybının yarattığı tepki elbette ki büyük olmuştur.
Avrupalıların İspanya’da Müslümanlara yaptıklarını başka bir yazı konusu yaparak Anadolu ve Ortadoğu’da yaptıkları Haçlı Savaşları ve neticelerini burada sonlandırırken gelecek yazımızda günümüzdeki Avrupalıların yaptıklarına yer vereceğiz. Kocatepe’den Selamlar
İbrahim AYAN