“ Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini, olup bitenden sorumlu tutmaz.

HALK VE DEMOKRASİ

“ Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini, olup bitenden sorumlu tutmaz.

Oscar Wilde

Halk ve yurt iki temeldir. Halkın aynı soydan gelmesi çok önemli değildir. Yurt, bir halkın üzerinde yaşadığı, kültürünü oluşturduğu, yer üstü ve yer altı kaynaklarından yararlandığı salt bir toprak değildir.

İnsanoğlu mensup olduğu “ halk “ ve “yurt” değerlerine diğer her şeyden daha çok bağlıdır. Bu değerleri uğruna savaşırlar, zaman ve güçlerini bu uğurda tüketmekten asla çekinmezler. (Kurtuluş Savaşı gibi..)

Politik devletler, bir seri savaş başarılarından sonra doğmuştur. Yenilen halklar yenenlerin uyruğuna girer. Devlet kuruluş koşulları, doğuş felsefesi ve halkının büyük çoğunluğunun kullandığı dil esas alınarak kurulur ve isim verilir. Türkler için Türkiye, Almanlar için Almanya, İspanyollar için İspanya gibi..

Devlet bir ulusu temsil eder. Dünden bugüne monarşi( krallık),aristokrasi(elitler), ve demokrasi olmak üzere üç siyasi yönetim uygulana gelmiştir. Her durumda devlet çeşitli kurumlardan oluşur. İki şeyi sağlamakla sorumludur: Güvenlik ve adaleti tesis etmek.

Dil, örf, adalet ve gelenekleri ile müşterek kültür ulusu oluşturur. Din ve mezhep farklı bile olsa insanı geleceğe bağlayan şey kültürdür.

İnsanların ekmekten sonraki tek ihtiyaçları onur ve haysiyettir. Devlet, ulus, halk, toplum sözcükleri birer kavramdır; hepsinin özü ve temeli bireydir. Kavramların değerini yükseltecek olan bireyin kalitesidir.

Halk insandır, bireydir. Erdem, insanın özgürlük araması ve hak peşinde koşmasıdır. Özgürlük sonu gelmeyen uyanık bir çaba karşısında elde edilir. İnsan doğası gereği bazı kısımları temelden bozulabilir. Gerçek anlamda özgürlük duyguları ateşlenmiş birey ve toplumların özgürlüğünü elde etmek, siyasi tarihin amacıdır. Bir ulusun uğradığı düş kırıklığı, ulusal onuru kurtaracağına söz veren herhangi bir siyasi örgütü benimser. Totaliter, baskıcı, zorba rejimler bütün yaşamı, duygu ve istekleri, düşünceleri toptan emri altına almak ister.

Özgürlüğün demokratik koşullarda kendiliğinden tutunacağı ya da anayasaya konacak hükümlerle yerine getirileceği veya olacağını sanmak ve düşünmek yanıltıcıdır. Nasıl ki hokkabazlar insanların gözlerini boyayıp, kimsenin olup biteni fark etmemesini sağlıyorlarsa, totaliter yönetimlerde insanların dikkatini başka yöne çeker ve özgülüğe düşman bir takım koşulların doğmasını sağlarlar.

Ulusal birlik, düşman bir tarafın gerçek veya gerçek dışı var olduğu ileri sürülerek kurulmuştur. Başta kalmak isteyen siyasetçilerin tekniği şu düşünceyi aşılamak olmuştur: “ Bir düşman varlığını kabul etmemek, düşmanın eline düşme tehlikesini doğurur.”

Ulusal şeref, ulusal servetin en yüksek değeridir. Gerçek yurtseverlik ve milliyetçilik sadece sınırlar, toprak ve bayrak değildir. Ekonomik bağımsızlıktır. Emperyalizmin ve kapitalist sistemin gerginleştirdiği dünyamızda yaklaşmakta olan bir çöküşe karşı koymaya hazır olmaktır. Yarı sömürge olmaktan rahatsızlık duymak( AB’ye teslim olmak gibi) toplumsal ve siyasi konuları sorgulamaktır. Kültürümüzü ve değerlerimizi kaybetmemek, haksızlıklar karşısında eğilir, haklarıyla birlikte şerefimizi kaybederiz.

Sefalet düşünceleri kabalaştırır. Tok insan hiçbir zaman büyük mücadeleci olmaz. Otuz yaşını doldurmamış bir genç, yürürlükte ki düzeni biraz öğrenir öğrenmez siyasi bir mücadeleye atılmamışsa değersiz biridir.

Ulusal kimliğin özü. Bağımsızlık ruhudur. Sömürge halkları uysal ve teslimiyetçidir. Müstemleke elalemin parasıyla olur. Emperyalistlerin ve misyonerlerin oluşturduğu tehlike her zaman vardır. 17.yüzyıl Avrupa diplomasinin özeti:” Fethedemediğin yerleri ve insanları parayla satın al.” Bugün aynı sitem devam ediyor. ( Acaba ülkemizde proje sunanlar yarısı AB finansmanı olan kredileri be hanede değerlendirmek gerekmez mi?)

Kapitalizm ileri ülkeleri zenginleştirirken, gelişmekte ve geri kalmış ülkeleri de fakirleştirmekte, borçlandırmakta ve sömürü aracı olarak kullanmaktadır. Bağımsızlık bir anda değil, zaman içinde kaybedilebilir. Haysiyet ve egemenlik kaybedilerek, siyasi ve politik kararları yabancı devletler vermeye başlar. Ülkede işler kaba ve günlük siyasetle işler, yürütülmeye çalışılır. Her mesele fayda ve şahsi ikbal için ele alınır.

Gerçek demokrasi belli süre aralığında sandığa giderek değil, her gün ortaya konan inisiyatifle geliştirilir.

İnsanların büyük çoğunluğunun politikacılara inancı yoktur. Ülkemde politikanın kirli bir oyun olduğu kanaati yaygındır. Aslında kirli olan politika değil, politika yapan insanlardır. Politika, politikacılar ahlaksız davrandığında kirlenir. Bu durumda herkes kaybediyor. Demokrasilerde partiler sistemin can damarıdır. Bu nedenle saygı duyulacak ve güvenilecek parti ve politikacıların bulunması, Halk(ülke) için hayatidir. Bir ülkenin çivisi sökülmüş ise sorumluluk yalnızca politikacılarda değil, halkada aittir. Toplum bilinçli olursa kötü hareketlerin önünü keser. Demokrasi siyasi partiler olmadan yaşayamaz; ama siyasi partiler yüzünden öle bilirde…

Başta yazdığımız Oscar Wilde’nin sözündeki gibi olmaz; yurttaşlık söz konusu olduğunda işler tersine döner. Her vatandaş ülkede olup bitenden, iyi ya da kötü giden her şeyden birinci derece sorumludur. Üç maymunu oynayamaz.

Milletlerde insanlar gibidir. Öfkeleri ve ruhları vardır. Yurt sevgileri en üst değerdir. Cumhuriyet halkın devleti demektir. Halkın görüşleri meclislerde temsil edilmiyorsa demokrasi akrobatlarının varlığını gösterir. Demokrasi cumhuriyet değerlerini yok edemez. Tersi oluşa sonuç, her şeyin dağılması ve halkın acı çekmesiyle son bulur.

Demokrasileri tehlikeye ve zayıf duruma düşüren sebep ona karşı olanların varlığı değildir. Tehlike kişisel davranışlardaki tutarsızlıklar, kurumlardaki gelgitler, yabancı otoritelere ve başta kimler varsa boyun eğmekten gelmektedir.

Demokrasinin halkoyuna ve halk duygusuna bağlı olduğu beylik söz, tatbikatta hiç de öyle değildir. İnsanlar genel olarak inanmak istedikleri şeylere inanırlar. Yenilikten ve değişmekten korkarlar. Demokrasi serbest söz, serbest basın, serbest toplantı ve yürüyüşlere olan inancı, demokrasiye açıklık kazandıran nedenlerdir.

Cumhuriyet esastır, demokrasi ise yaşam sistemidir. Demokraside herkesin birbirine eşit olan serbestçe seçme ve davranma hakkına zarar gelmemesi için ekonomik eşitliğin de bir ölçüye dayandırılması şarttır.(Bu durum ülkemiz için pek geçerli değildir.) her şeyin alınıp satıldığı bir dünyada, demokrasinin birinci görevi her yurttaşı yararlı kılmaktır.

Bir milleti yaratan her şey erdemdir. Korkaklık yerine cesareti tercih eden milletler çok daha az kan kaybederler. Boyun eğmeye alışkın bir halk elem kuyusundan çıkamaz. Bir halk, eğlence ve ticaret peşinde koşmaktan başka bir şey( geçim derdi) düşünmez hale gelirse, kişiliğini yitirir.

Dil halkın ve bireyin kişiliğinin derin yapısıdır. Dil konusu bir ulusal savunma meselesidir. Dili korumak vatanı korumakla birdir; çünkü dil de vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar hayatidir, kıymetlidir.(Onun için yabancı dille eğitim olmaz. Gelişmiş ülkelerde bunun örneği yoktur.) Dil olmadan millet olunmaz, milliyet olunmaz. Ulusal kültürün baş unsuru ve gücü dildir.

Halk ulusal çıkarlarda şaşkınlığa düşüp, acınacak mazeretlere sığınmamalıdır.( Büyüklerimiz iyi bilir vb.) Eğer halk kitlesi soğuk ve atıl buhar yığınından ibaretse hiçbir kuvvet oradan şimşek çıkmaz. Halk belleği olmayan topluma dönüşürse, hak ettiği muameleyle yönetilmeyi de göze almış demektir. Halkın en kıymetli duygusu duyarlılıktır. Onu kaybederse şarapçı gibi günlük yaşar.

Her devirde olduğu gibi, bugünde halkı cahil ve kandırılabilinir yığınlar muamelesi yapmaya devam eden siyasiler vardır. Tavır koyamayan toplumlarda bu tutum olağan bir hal halini alacaktır. Hiçbir coğrafya da hiçbir toplumun tamamının katılımıyla yapılan hiçbir siyasi hareket ve devrim yapılabilmiş değildir. Hareketin çapı kadar büyük olursa olsun, katılanların en yüksek oranı %30’dur. %70 her zaman bekler, sular durulunca da kazanın yanında yer alır.

Halk ve birey, sadece kendi açısından yanlış yapmaz, bir diğerinin yanlışının da nedeni ve destekçisi olur. İnsanın kendisini kalabalığa bağlaması tehlikelidir. Çoğunluğun daha iyiyi tercih eder sözü bir hiçtir; çünkü kötü seçimlerin sorumlusu kalabalıklar değil ta kendisidir. Akla uyarak değil, taklit ederek yaşamaya devam edildiği sürece de hep böyle olacaktır.

Demokrasinin olmazsa olmazları: Mutluluk, güvenlik Arama ve sahip olma hakkı: Tüm güç halkındır ve halktan gelir, halkın, ulusun, kamuoyunun ortak yararı esastır. Hiçbir kişi veya kişiler topluluğuna özel veya ayrı kazanç ya da imtiyaz verilemez. Yasama, yürütme ve yargı kesinlikle birbirinden ayrı çalışmalıdır; meclislerde halkın temsilcisi olarak hizmet verecek üyelerin seçimi serbest olmalıdır.( Liderler sultası kalkmalıdır.) herkes vicdanının buyruklarına göre dinini özgürce yaşama hakkına sahip olmalıdır. Her yurttaş serbestçe konuşabilir, yazabilir ve fikirlerini yayınlayabilir. Vergi tüm yurttaşlar arasında imkân oranında adil dağıtılmalıdır. Toplum tüm kamu görevlileriyle ilgili hesap sorma hakkına sahiptir. Hesap sormalıdır.

Hükümetin şekli ne olursa olsun, özgürlüklere bütün itibariyle saygı gösterilmeyen hiçbir toplum özgür değildir. Özgürlüğün olması için tepedekilerin gücüne sınır getirmek gerekir. Özgürlüklerin kayıtsız şartsız var olmadığı hiçbir toplum özgür olamaz.

Tüm bireyler: Ne kadar demokrat bir ülkede yaşıyorum? Kendim de demokrat mıyım? Özgürlüğü en yüce erdem olarak kabul ediyor muyum? Sorularına tam cevap verebilirse demokrasi ülkesinde yaşıyor demektir.

Saygılarımla

İbrahim AYAN

Kaynak: Osman Pamukoğlu Akıllı ol! İnkılap yayın İst. 2012